Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu: “Atığın bir ekonomik değeri olduğunun nihayet farkına vardık!”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı atıkların geri dönüşümü ve ekonomiye kazandırılması doğrultusunda AB süreciyle uyumlu politikalar oluşturup, bunları hayata geçirebilme çabalarını sürdürüyor. Düzenlenen mevzuatı ve yapılan hedeflemeleri sürekli gözden geçirip yenileyerek yola devam ettikleri belirten Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu, bir bölümü de belediyelerin sorumluluk alanına giren sürdürülebilir katı atık yönetimi konusunda Avrupa Birliği ülkeleri deneyimlerinden büyük ölçüde yararlandıklarını söylüyor.
Belediyelerin görev alanına giren atıkların toplanması, düzenli şekilde depolanması, geri kazanımı ve enerjiye çevrimi konusunda ülkemizde ciddi gelişmeler kaydedildiğini vurgulayan Müsteşar Yardımcısı Kadıoğlu, “sürdürülebilir atık yönetimi”nin hangi şartlar altında mümkün olabileceğini, bunun için yapılanları ve yapılması gerekenleri sorularımız üzerine şöyle değerlendirdi:
e-Belediye: Atıkların düzenli ve sağlıklı şekilde toplanıp, yeniden ekonomik değere “dönüştürülmesi” konusunda ülke olarak ne durumdayız? Kayda değer bir mesafe alabildik mi?
Sedat Kadıoğlu: Aslında atık deyince toplumda yakın zamana dek “kullanılamayacak durumda olan”, “işe yaramaz”, alıcı ortama bırakılmasında sakınca olmayan maddeler akla geliyordu. Günümüzdeyse öyle bir noktaya gelindi ki, atığın da bir ekonomik değerinin olduğunun artık farkına vardık. Bunları sadece evsel atıklar olarak da düşünmemek lazım. Atığın çeşitli kategorileri var; örneğin ambalaj atıkları, tıbbi atıklar, atık yağlar, bitkisel atık yağlar, ömrünü tamamlamış araçlar ve lastikler, elektrik-elektronik atıklar, atık aküler, atık piller, tehlikeli atıklar vs... Bakanlık olarak atık sektörünün hemen tüm kategorileriyle ilgili mevzuat düzenlemesi yapmış durumdayız ve bu düzenlemeler halen de devam ediyor. Tabii uygulamada bazı sıkıntılar olabilir, olması da normaldir. Bizden önce bu aşamalardan geçmiş AB üyesi 27 ülkenin durumuna baktığımızda da görüyoruz ki, onlar da bazı konuları zaman içerisinde uygulamaya geçirebilmişler. Biz de kısa süre içerisinde iyi bir noktaya geldik. Türkiye’de çevre olgusu biliyorsunuz yeni yeni oluşmaya başladı. 2003 yılına kadar Çevre Bakanlığı’nın bütün illerde teşkilatı bile yoktu. Olan yerlerde de üç-beş kişi ile çalışıyordu. Ama bugün artık o süreci atlattık. Taşra teşkilatına sahip olmayan Bakanlığın bugün her ilde bir denetim birimi mevcut. Sanayicimiz de artık olaya farklı bakıyor; ‘Önemli olan para kazanmak, çevreyi kirletsem ne olur!’ anlayışında değil eskisi gibi. ‘Nasıl çevreyle uyumlu tesis kurarım? Üretimimi çevreye zarar vermeden nasıl yaparım!’ anlayışına geldi artık. Aynı olumlu değişiklik, atık meselesinde ve atıkların geri kazanımıyla ilgili gayretlerde de kendini gösteriyor. Bu çok önemli bir gelişmedir. Daha da iyiye gideriz diye düşünüyorum.
15 ildeki 150 belediyeye AB fonlarından 4.5 milyon Euro...
e-Belediye: Belediyelerin atık depolama tesislerinin durumu ve nitelikleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Sedat Kadıoğlu: Ülkemizde 2008 TÜİK verilerine göre yıllık 24 milyon 361 bin ton belediye atığı toplanıyor. Tabii bizim buradaki temel yaklaşımımız, toplanan bu atıkların çöp alanlarına götürülüp boşaltılmasından ibaret değildir. Temel ilkemiz; atığın kaynağında toplanması, mümkünse geri kazanılması ve ekonomiye kazandırılmasıdır. Çünkü biliyoruz ki, herhangi bir sektörün atığı olarak çıkan ve işe yaramaz olarak nitelediğimiz bir ürün, başka bir sektörün hammaddesi olabilmektedir. Bu konuda ülke olarak neredeyiz konusuyla ilgili rakamsal bir veri aktarayım: 2003 yılında ülkemizde 15 tane katı atık depolama ve bertaraf tesisi vardı. Bu sayı şu anda 59’a çıkmış durumdadır. Bu tesislerin hizmet verdiği belediye sayısı 2003 yılında 130 idi, şimdi 756 olmuştur. Atıkların belli teknik gereklilikler gözetilerek bertaraf edildiği bu tesislerde 2003 yılında yaklaşık 23 milyon nüfusa hizmet verilirken, bugün 41 milyon nüfusa hizmet verilmektedir. Ülke genelindeki 59 düzenli depolama ve bertaraf tesisi yanında, halen ihale ve inşaat aşamasında bulunan 38 yeni tesis de sırada bekliyor. Bunlara ilaveten plan-proje aşamasında da 44 tesis daha bulunuyor. Katı atıklarla ilgili gerçekleştirdiğimiz önemli düzenlemelerden biri de, belediyeler düzeyinde Katı Atık Birlikleri’nin kurulması oldu. Eskiden rastgele yığılan ve her türlü çevre kirliliğine kaynaklık eden çöpler, Katı Atık Birliği ve benzer modellerin uygulama alanına girmesiyle belli teknik standartlara uygun ve çevreyle uyumlu şekilde bertaraf edilebiliyor. Üstelik bu işin “Birlik” yapılanması altında, çok sayıda belediyeye hizmet verecek şekilde gerçekleştirilmesi, daha fizibıl olarak yürütülmesini mümkün kılarken, işletmeciliği bakımından da daha kolay bir model oluşturuyor. Türkiye çapında var olan 3 bine yakın belediyenin her birinin ayrı çöp depolama alanı oluşturması halinde çevreye verilebilecek zarar düşünülerek bu birlikler oluşturuldu zaten... Çok sayıda belediye bir araya gelerek katı atık birliğini oluşturuyor ve o bölgedeki çöpler bu birlik tarafından toplanıp depolanıyor. Şu anda yurt çapında 140 tane katı atık birliği bulunuyor. Bunlara ek olarak, 17 katı atık birliğine ait yeni depolama alanları için de Avrupa Birliği destekli yeni bir süreci başlatmış bulunuyoruz: 15 ilimizde 150 ayrı belediyeye hizmet verecek olan 17 yeni depolama alanını (proje tasarımları, fizibiliteleri, ÇED süreçleri gibi prosedürler tamamlandıktan sonra) gerekli yatırım tutarının % 85’ini AB fonlarından, kalanını da kendi olanaklarımızla karşılayarak hayata geçireceğiz. Bununla ilgili mutabakat zaptı 8 Mart’ta imzalandı. Avrupa Birliği’nden bu kapsamda sağlanacak destek 4.5 milyon Avro civarında. Yeni çöp alanlarının yanısıra eski depolama alanları da rehabilite edilerek ekonomiye geri kazandırılıyor. Ülkemizde belediyeler tarafından toplanan katı atıkların depolandığı 2 bin civarında sahanın şu anda 59 tanesi düzenli depolama tesisi niteliğinde... Düzenli depolamayı katı atıkların sızdırmazlığı sağlanmış, büyük alanlara dökülmesi, sıkıştırılması ve üzerinin örtülerek doğal biyolojik reaktör haline getirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Kurulan tesisin “düzenli depolama” sayılabilmesi için alt-üst taban geçirimsizliği, sızıntı suyu ve depo gazı yönetiminin mutlaka olması gerekiyor. Düzenli depolama tesisleri için tesisin bulunduğu belediyeden usulüne göre alınmış izin veya ruhsat üzerine Bakanlıktan lisans alınması zorunludur. Düzenli depolamaya geçişin ülkemizde çok güzel örnekleri var: İstanbul’daki üç, Ankara’daki iki katı atık tesisinde, Adana ile Gaziantep’te de birer tesiste metan gazından elektrik üretimi yapılmaktadır. Bu tesislerde çöpler havasız ortamda kompost haline getirilerek, oluşan metan gazının yakılmasıyla elektrik enerjisi elde ediliyor, o arada sera gazı emisyonları tutularak satılıyor, bir tarafta da seracılık yapılıyor. Bu yönüyle baktığımızda, işe yaramaz dediğimiz atığın her yönüyle değerlendirilen yepyeni bir hammadde haline geldiğine tanık oluyoruz. Belediye atıklarıyla ilgili olarak düzenli depolama, kompost, biyometanizasyon (havasız ortamda çürütme) haricinde, ileriki yıllarda nüfusun ve buna bağlı olarak da atık miktarının fazla olduğu Büyükşehirlerde yakma tesislerinin kurulması da gerekebilecektir.
Yakma tesislerinin baca emisyonu limitleri aşmamalı...
e-Belediye: Atıkların yakılarak bertarafı sırasında CO2, NH4, N2O gibi sera gazı emisyonları oluştuğunu biliyoruz. AB’nin konuyla ilgili direktifleri paralelinde düzenlemeler bizim mevzuatımıza da girdi mi? Ve takibi yapılıyor mu?
Sedat Kadıoğlu: Bacaya verilen emisyonlar hiçbir zaman bizim koymuş olduğumuz standartları geçmemeli. Geçtiği takdirde zaten izin vermiyoruz. Lisans alamıyorlar. Bu yakma tesislerini sadece evsel atıklarla ilgili olarak da düşünmemek lazım. Entegre bir yakmadan söz ediyoruz. Bir yakma tesisine yeri geldiğinde tıbbi atıklar da tehlikeli atıklar da veya diğer atıklar da gidebiliyor. Tehlikeli atıkları da kapsayacak bu entegre tesislerin nerelerde kurulmasının uygun olacağı konusunda Avrupa Birliği ile birlikte gerçekleştirdiğimiz proje sonucunda gördük ki, Türkiye’nin beş ana bölgesinde mutlaka bu tesislerin kurulması gerekiyor. Bu tesisleri özel sektörün veya belediyelerin kurması durumunda fizibilite durumlarının bölgelere göre ne şekilde olacağını da özellikle araştırıyoruz. Dolayısıyla bu konuyla ilgilenebilecek yatırımcı adaylarıyla bilgilerimizi paylaşabiliriz.
Bacadan çıkan emisyonlar konusuna dönecek olursak… Özellikle tehlikeli atıkların bertarafı sırasında belli bir sıcaklığın üzerine çıkılmadığı zaman, baca emisyonundan dioksin furan dediğimiz insan sağlığına son derece zararlı bir gaz çıkıyor. Bunun için de bu tür tesislerde yakma ısısının belli bir düzeyin altına düşmemesini ve ortama salınmadan önce de belli bir bekletme süresi geçmesini istiyoruz. Bunun sonucunda bahsettiğimiz bütün kanserojen maddeler bölünüp parçalanarak zararlı etkileri ortadan kalkıyor. Bu teknolojiler uygulandığı zaman sorun yok. Ama olmadığı zaman lisans veremiyoruz. Çevre ve insan sağlığı ihmale asla gelmeyecek kadar önemli bir konu çünkü. Günümüzde çevreye yapılan her yatırım koruyucu hekimlik görevi olarak kabul edilmekte. Çünkü o yatırımı çevreden esirgediğinizde size sağlık harcaması olarak mutlaka geri dönecektir.
e-Belediye: Lisans verirken gözetilen bu ilkeler, daha sonra bu tesisler faaliyete geçtiğinde de aynı şekilde takip edilebiliyor ve bu konuda gerekli denetimler yeterince yapılabiliyor mu?
Sedat Kadıoğlu: Denetim konusu gerçekten de çok önemli. Bütün gelişmiş ülkelerde Çevre Bakanlıkları plan, program, standart koyar, politika belirler, bir de bunun denetimini yapar. Bu konuda yeterli miyiz dediğinizde açıkçası şunu söyleyebilirim: Bu konudaki kapasitemizi gün geçtikçe artırmaya çalışıyoruz. Eskiden Bakanlığımız bünyesinde denetim ile ilgili bağımsız bir birim bulunmazken, 644 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşunu takiben Denetim Daire Başkanlığımız oluştu. Ayrıca Çevre İzin ve Denetim Genel Müdürlüğümüz de bakanlık yapılanmasında yerini aldı. 81 ilimizde denetim şube müdürlüklerimiz var artık. Peki bu yeter mi? Amacımız yeni uzmanlar alarak denetim çalışmalarında etkinliği geliştirmek... İllerdeki arkadaşlarımızdan sabahtan akşama dek denetim yapmalarını, çevreyle ilgili olumsuz bir şey gördüklerinde derhal rapor etmelerini ve yeri geldiğinde gerekli cezaları yazmalarını istiyoruz. Denetimleri artırmak, yaygınlaştırmak ve daha profesyonel hale getirmek amacıyla bu sene içerisinde özel donanımlı 100 adet denetim aracı alacağız. Bununla ilgili olarak Kalkınma Bakanlığı’na önermiş olduğumuz bir proje vardı; o kabul edildi ve bize bu sene için 5 milyon 250 bin, bir sonraki sene için de 15 milyon TL’lik bir kaynak ayrıldı. Bununla denetim araçları alacağız. Bir laboratuvar analizi gibi olmasa da denetime gidildiğinde çevre ile ilgili olarak yapılması gereken ilk aşama tetkiklerin hepsini yapabilecek donanıma sahip araçlar olacak bunlar... Ve araçta bulunan özel yazılım sayesinde her bir denetçi arkadaşımızın sahada yaptığı işi, tuttuğu denetim raporunu ben burada on-line olarak görebileceğim. Böylece denetim mekanizmasını daha iyi işler hale getireceğiz. Ayrıca Bakanlığımıza ait, çevreyle ilişkili daha gelişkin analizleri yapabilen tam teçhizatlı altı adet aracımız vardı. Onların sayısını da önümüzdeki aylarda artırıyoruz. Bu nitelikte on araç daha alacağız. Bir yerde diyelim ki hava kirliliği saptadık, bu aracımız derhal oraya giderek belli bir süre orada kaldıktan sonra kirliliğin kaynağını belirleyebiliyor. Araçta bulunan görevli arkadaşlarımız emisyona ve imisyona (yani hem bacadan çıkan kirliliğe, hem de alıcı ortamdaki kirliliğe) bakarak, bununla ilgili analiz değerlerine göre gerekli işlemi yapıyorlar.
Atık geri kazanımında 2003’ten önce ve sonra...
e-Belediye: Bir yıl içinde çıkan 25 milyon ton katı atığın 5 milyon tonunu oluşturan ambalaj atıklarının değerlendirilmesi konusunda hangi noktadayız? Bu konuda farklı malzemelere göre farklı yıllık geri kazanım hedefleri konmuş idi… 2011’de cam, plastik, kağıt, karton, ahşap vb. için % 38 idi, 2012’de % 40 oldu... Bu hedefler tutturulabiliyor mu?
Sedat Kadıoğlu: Amaç tabii kotayı tutturmak... Tabii tam olarak tutturduk dersek çok sağlıklı bilgi vermiş olmayız. % 38 dediğimiz yerde % 34-35 olabiliyor. Ama biz olursa olsun gelişme sağlayabilmek amacıyla 2012 yılı için % 40 gibi hayli sert bir hedef koyduk. Yani siz dışarıya vermiş olduğunuz 100 ton ambalaj atığınız varsa, bunun en az % 40’ını geri toplamakla mükellefsiniz. Bunu nasıl topluyorsunuz? Bizim yetkilendirmiş olduğumuz ÇEVKO (Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı İktisadi İşletmesi), TÜKÇEV (Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı İktisadi İşletmesi) gibi kuruluşlar ve diğer tarafta da belediyeler marifetiyle lisanslandırılmış TAT (Toplama Ayırma Tesisi) lisanslı kuruluşlar var. Onlar topluyorlar ve bu şekilde geri kazanılıyor. Gelinen son noktada ülkemizde toplanan ambalaj atığı miktarı 2.2 milyon tona ulaştı. Ve aşama aşama da artıyor. AB ülkelerinde de zaten aynen bu şekilde olmuş... Onlar da birliğe ilk üye oldukları gün atık ambalajın % 100’ünü geri kazanmak gibi bir imkana ve lükse sahip değildiler. Bu zamanla oluyor. Düşünün bakın; 2003 yılında bu konuda hiçbir şey yokken, bugün 2.2 milyon ton rakamına geldik. Atıklarla ilgili tüm alt sektörler için de aynı şey geçerlidir; 2003’e kadar bir şey yapılmamış, gelişmeler ondan sonra sağlanmış... Başka bir örnek: 2005 yılına kadar gemilerin sintine ve balast atıklarını, her türlü çöpünü alacak tesis yokken, bugün bu alanda faaliyet gösteren 200 civarında tesis mevcut... Yine mesela elektrik-elektronik atıklar konusu da aynıdır. Bu cihazların içerisinde insan sağlığına zararlı maddelerin kullanılmamasıyla ilgili mevzuat da yine tamamen 2003 sonrası yürürlüğe girmiştir. Pil ve akülerle ilgili olarak da hiçbir düzenleme yoktu. Bugün var. Ve geçen süre içinde atık pil toplama miktarında önemli artış sağlanmıştır. 2011 yılında piyasaya sürülen 6.771 ton pilin 450 tonunun toplanarak yeniden değerlendirildiğini görüyoruz. Yine 2011 yılı içerisinde piyasaya sürülen akümülatör miktarı 87 bin 320 ton, buna karşılık toplanan atık akümülatör miktarı ise 55 bin tondur. Akümülatör geri kazanımı konusunda faaliyet gösteren 19 adet lisanslı geri kazanım tesisi bulunmaktadır. Belli alanlarda hâlâ istenen seviyede değilsek bile başlangıç yapılmıştır ve her geçen yıl yeni bir hedefi tutturma gayretiyle ilerleyip yol alınmaktadır. Yine mesela, atık lastikler... Biz bundan üç-dört yıl önce Lastik Sanayicileri Derneği (LAS-DER) ile bir protokol imzaladık, dedik ki: “Türkiye’de yılda şu kadar atık lastik alıcı ortama bırakılıyor, gelin beraber bir düzenleme yapalım ve bu düzenleme ile atık lastiklerin yeniden kullanılmasını sağlayalım!” Ve bunun sonucunda artık gerçekten de büyük oranda geri kazanılıyor atık lastikler. Toplanan lastik miktarı 2007 yılında 9.850 ton iken, 2011 yılında bu miktar 122 bin tona ulaştı. Bu büyük bir başarıdır. Aynı şekilde ülkenin bir araç çöplüğüne dönüşmesinin önüne geçmek amacıyla ömrünü tamamlamış araçlarla ilgili düzenlemeyi de yaparak çok güzel bir noktaya getirdik. Çıkardığımız yönetmelikle hurda araçları toplama sorumluluğunu bunların üreticilerine verdik. Ve dedik ki: “Ürettiğiniz bu araçların geri toplanmasıyla ilgili bir altyapınızın olması ve bunları mutlaka geri toplayıp ekonomiye geri kazandırmanız gerekiyor...” Sonuçta şu an ömrünü tamamlamış araçlar için 81 ilimizde, belli standartlar ve kriterler çerçevesinde bizden lisans almış geri kazanım noktaları bulunmaktadır. Siz bu noktalara gidip hurda arabanızı belli bir ekonomik değer üzerinden satabiliyorsunuz. Üretici ise onu geri alarak sacını, motorunu, diğer ekipmanları ayrı ayrı yeniden değerlendiriyor. Bununla ilgili yönetmeliğin 2006 yılında yürürlüğe girmesini takiben aynı yıl içerisinde 31 bin adet kullanım ömrünü tamamlamış araç toplanmış. 2011 yılında ise bu sayıyı 44 bin 159’e çıkarmışız.
Sektörler bazında emisyon envanteri çıkarılacak...
e-Belediye: Bakanlık olarak önümüzdeki sürece yönelik planladığınız ikincil mevzuat değişiklikleri ve revizyonlar koca bir liste oluşturuyor... İçlerinde özellikle önemsedikleriniz hangileridir?
Sedat Kadıoğlu: Bizim açımızdan çevreyle alakalı bütün mevzuatlar çok önemlidir. Ulusal Programımızda hangi yönetmeliği ne zaman çıkaracağız demişsek, bunları ona göre çıkarmakla mükellefiz. Zaman zaman belki kaymalar olabilir; onlarda da altyapının hazır olmaması nedeniyle çıkaramamışızdır. Mesela şu anda çıkaracağımız yönetmeliklerden önemli bir tanesi şu olacak: İklim değişikliyle alakalı olarak Türkiye’de bütün sektörlerdeki sanayicilere yönelik bir on-line sistemi getireceğiz. 2016 yılından itibaren... O tarihe kadar altyapısını oluşturacağız, 2016 yılında da yürürlüğe girecek. Bu sayede “atmosfere hangi sektör ne kadar emisyon veriyor?” konusunu net olarak görme imkanımız olacak... CO2 olabilir, SO2 olabilir, NOx’ler olabilir, diğer ağır metaller olabilir... Bununla ilgili yönetmelik şu günlerde yayımlanacak. Bu çıktıktan sonra 2016 yılına kadar altyapısını oluşturacağız... Peki bu neyi sağlayacak? Örneğin şimdilerde Karadeniz’deki kirlilikle ilgili olarak, bunun % 60-70’inin Tuna ve Dinyeper nehirlerinden geldiği hep söylenmiyor mu? Karadeniz’le ilgili bir çalışmamız, bununla ilgili bir envanterimiz olmazsa, bu kirliliğin düzeyi ve sebebiyle ilgili sağlıklı bir değerlendirmeyi nasıl ortaya koyarız? Karadeniz’le ilgili bir izlemeyi sağlıklı olarak yapmam gerekiyor ki, mevcut durumumu ortaya koyabileyim ve geçen zaman içerisinde Tuna ve Dinyeper’den ne kadar kirlilik geldiğini kontrol edebileyim! Emisyonlarla ilgili olarak yapılacak çalışmayla da aynı şekilde, ben şu anda atmosfere verdiğim emisyonun miktarını, envanterini bilmez isem, yarın öbür gün ben bunu uluslararası arenada tartışamam. Dolayısıyla, kurulacak bu altyapı sayesinde 2016 yılından sonra sektörel bazda net veriler ortaya koymak mümkün olacaktır. Örneğin, “Çimento sektörünün yıllık emisyonu şu kadar, demir çelik sektörünün şu kadar...” şeklinde... İklim değişikliğiyle ilgili olarak bugüne kadar sektörler bazında verilen bazı rakamlar vardı, bunlar şimdi tamamen bir envanter çalışması haline gelecek, daha netleşecek. Ve ayrıca bunların doğrulamasını da yapacağız.. Bununla ilgili uluslararası boyutta bir MRV yaklaşımı var: “Measurable, reportable and verifiable...” Yani ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir bir sistem getiriyoruz... Diyelim ki ulaştırma sektörü emisyonları şu kadardır dediğimizde bu gerçekten doğru mudur? Raporlanmış mıdır? Bu raporlamanın onayı verilmiş midir? Verilerin ve değerlendirmelerin bu eksende ortaya konması son derece önemli.
e-Belediye:Bunun teknik bir boyutunun olması, dolayısıyla belli bazı yatırımların yapılması da gerekiyor, değil mi?
Sedat Kadıoğlu: O tekniği getirebilmemiz için şu anda PMR (Partnership for Market Readiness) diye bir proje başlatıldı. Gelişmiş ülkeler bir fon oluşturuyor, gelişmekte olan ülkeler de bu fondan istifade ediyorlar. Türkiye bu fonlardan yararlanan ülkelerin başında geliyor. Ve o fonu en güzel kullanacak olan ülke de şu anda Türkiye. Bu proje ile alakalı olarak geçen yıl İstanbul’da bir toplantı yapmıştık. Çeşitli ülkelerden katılımcılar vardı. Şu anda bu projenin eş başkanı da Bakanlığımızdan bir arkadaşımız... Bu konuda Türkiye ile Dünya Bankası arasında program hazırlık hibe anlaşması da 11 Ocak 2012’de imzalandı.