Header Reklam
Header Reklam

Avrupa Birliği ve Yerel Yönetimler

12 Temmuz 2008 Dergi: Temmuz-Ağustos 2006
Avrupa Birliği ve Yerel Yönetimler Türkiye’de yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması, güçlendirilmesi, konusu her şeyden evvel yeni bir başlık değil. Ta Osmanlı İmparatorluğu’na kadar götürebiliriz. 19. yüzyılda yoğunlaşan idareyi geliştirme ıslah komisyonlarının kurulması, sanayi geliştirme, yeniden yapılandırma çalışmalarını hatırlamak gerekir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de aynı şekilde bir reformcu düzenleyici anlayış vardı. 50’li yıllardan beri de Türkiye’de çok sayıda merkezi yönetimi ele alan çeşitli reform komisyonları kuruldu, raporlar hazırlandı. Mehtap Projesi, Kaya Projesi gibi projeleri hatırlatmakta yarar var. Yerel yönetimlerle ilgili bu düzenlemelerin genel eğilimi, merkezi bir yapıdan daha ziyade, yerinden yönetime doğru bir kayış yönündeydi. 70’li yıllarda biz bu konularda yazıp çizerken önerdiğimiz kullandığımız sözcükler arasında "Demokratik Yerel Yönetim", "Katılımcı Yerel Yönetim", "Kaynak Yaratıcı Yerel Yönetim", "Birlikçi Bütünlükçü Yerel Yönetim" tanımlarıyla yerel yönetimlerin manevra alanlarının genişletilmesini, hem insan kaynaklarının hem akçalı kaynaklarının genişletilmesi ve merkezi hükümetin baskısının yerel yönetimlerin üzerinden kaldırılmasını söylüyorduk.

Dolayısıyla AB ile ilgili ilişkilerde bu bağlamda, "Kamu Reformu" adı altında çıkarılan bazı yasalara egemen olan genel yaklaşım, AB’nin ürettiği veya dayattığı bir şey olmaktan ziyade, birikimsel olarak Türkiye’de kendi dinamikleri içersinde zaten mevcut olan bir dizi ilkeydi.

AB’de tek bir yönetim tarzı yok


AB’nin çeşitli alanlarda ortak projeleri, ortak politik alanları ve ortak politikaları var. Bu alanlarda dayatmacı diye nitelendirilebilecek bu gerçeği olduğu gibi kabul etmemiz gerekir şeklindeki yaklaşımlar çok yaygın. Dolayısıyla dayatmacılıkla AB sözcüklerinin yan yana gelmesi bir rastlantı değil; fakat, bu ortak politika alanlarından bir tanesi "yönetim yapıları" değil. Yani AB’de tek bir yönetim yapısı ve tarzı var bütün üyelere ve aday ülkelere de aynı yapıyı empoze ediyor diye bir yaklaşım söz konusu değil. Hatta şunu söylemek mümkün; AB’de değişik yönetim gelenekleri var. En azında 4 tane farklı yönetim geleneğinden söz etmek mümkündür.

Anglosakson Yönetim Geleneği: Özellikle İngiltere’de İrlanda’da uygulanan yönetim tarzıdır. Burada yerelin temsili ve yerelin kısmi bir özerklik alanına sahip olması geleneği oldukça eski. Her ne kadar son yıllarda merkeziyetçi eğilimler İngiltere’de ağır basmaya başladıysa da yine de council diye nitelendirilen yerel yönetimlerin genişçe bir manevra alanına sahip olduklarından söz etmek mümkün. Buradaki model doğrudan seçilen belediye başkanları yerine daha ziyade güçlü bir belediye meclis organının oluşturulması, bunun içinde parti gruplarının komisyonların faaliyette bulunması. Belediye meclis üyelerinden bir tanesinin de, bir tür seromoniyel yetkiyle donatılmış olarak belediye başkanı olması biçiminde.

İskandinav Modeli: Daha çok kooperatifi bir model. Yani toplumdaki belli başlı grupların hem işçi hem işveren gruplarının ve diğer toplumsal kesimlerin katılımını öngören bir model. Burada kendi içinde doğrudan seçilen belediyeler de var, seçilmeyenler de var. Farklı farklı modeller uygulanıyor.

Alman Modeli: Aslında karma bir model. Çünkü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya geçici bir süre için İngiltere-Amerika- Sovyetler Birliği ve Fransa tarafından paylaşılmıştı. Burada bir anlamda da her ülke kendi yönetiminin denetim yapısını, kendi denetiminde bulunan bölgeye empoze etti. Onun için Amerikan bölgesinde daha bir işletmeci anlayışa sahip şehir müdürleri, şehir yöneticileri modeli ve uygulaması var. İngiltere kendi modelini getirdi. Sovyetler Birliği farklı bir model uyguladı. Onun için orada hem seçimle gelen belediye başkanları var hem daha ziyade, görevi kent işletmeciliği yapmaktan sorumlu olan kent direktörleri var. Yani karma bir model var orada.

Napolyonik Model- Fransa Modeli: Merkeziyetçi bir model. Bizim çok esinlendiğimiz ve 80’li yıllara kadar, 1930 tarihli 1580 Sayılı Yasamızın temel esin kaynaklarından bir tanesidir. Aslında o yasa da zamanına göre ileri hükümler getiren, yenilikçi yaklaşımlar getiren ilginç bir yasadır. Fakat sonradan belirli özellikleri törpülenmiştir.

Yani sonuç olarak tekrar öz noktaya dönüp şunu vurgulamak istiyorum, AB’de tek bir yönetim yapısı tek bir yönetim modeli de olmadığı için bu yönetim modelinin Türkiye’ye empoze edilmesi diye de bir şey söz konusu değil.

Öte yandan AB’deki farklı yönetim yapılarını ve yerel yönetim yapılarını birbirlerine yaklaştıran bir takım ilkeler var, yaklaşımlar var. Bu ilkelerin en önemlisi "Yönetişim" kavramı. İkincisi bunu destekleyici bir kavram "yerindenlik". Yerindenlikten kastedilen, her hizmetin hizmet sunumunun, alınan kararların, yapılan işlerin en alt düzeyindeki birimler tarafından ele alınması kotarılması. Yani buna da yerinden yönetimci yaklaşım rahatlıkla denebilir. Yönetişimi de klasik kamu yönetiminden ayıran bir sürü faktör var. En önemli faktörler arasında yerel yönetimlerde ve yerel hizmetlerin sunumunda artık devlet tek başına değil.

Klasik kamu yönetiminden yerel bölgesel yönetişime doğru bir kayış var

Klasik kamu yönetiminde devletin tek başına hizmet sunması söz konusuydu.

Artık bütün hizmetleri sunan bir merkezi hükümetten veya devletten söz etmek günümüzde mümkün değil. Bu ayrıca bir ideolojik tartışma konusu. Onun öyle olmadığını da iddia edenler olabilir. Ama dünyanın değişik yerlerindeki yaygın model bu. Şimdi çok ortaklı yaklaşımlar söz konusu. Devlet daha önceden bilgiyi sıkı sıkıya tutan yasaklayan, gizlilikten yana bir yaklaşım içindeydi. Bugün geçerli olan şeffaflık, saydamlık, bilinç paylaşımı, bilginin mümkün olduğu kadar geniş yaygın paylaşılması. Yine eskiden devlet herkesten hesap soran, kendisi hesap vermeyen bir konumdaydı, bugün herkesin herkesten hesap sorma imkanı var. Devlet tek başına olunca katılımcılıktan söz etmek mümkün değildir. Kentteki diğer paydaşların, kesimlerin katılmalarını beklemek, ummak söz konusu değildir. Şimdi yaygın bir katılabilme imkanı var. Mutlaka gerçekleşiyor anlamında söylemiyorum ama en azından kullanılabildiği ölçüde var.

Dolayısıyla klasik kamu yönetiminden yerel bölgesel yönetişime doğru bir kayış var. Bu dünyadaki genel ve yaygın olarak gördüğümüz bir eğilim. AB’de de farklı yönetim gelenekleri de olsa aynı trend aynı ilkeler bazında, bütün bu farklı yönetim geleneklerinin birbirlerine yakınlaşması benzeşmesinden söz edilebilir. Türkiye’de de bence bu süreç devam ediyor. Dolayısıyla her ne kadar AB’den bir etkileşim varsa da olayın öz konularının Türkiye’ye yabancı olmadığını Türkiye’de AB perspektifi olmadan çok önce de bunların önerildiğini, tartışıldığını söylememiz yanlış olmaz.

Yerel yönetimler yasalarındaki temel mantık AB’deki genel yaklaşımlara uygun

AB müzakere sürecinde Türkiye için yapılan bazı eklemelerle müzakere başlıkları 35 başlığa çıktı. Eskiden tek başlık altında bazı ülkeler için ele alınan konular, Türkiye’de birkaç parçaya bölündü. Bu şuradan kaynaklanıyor. Bırakın her şeyi, ölçek farkıyla yani Malta’ya, Güney Kıbrıs’a uygulanacak standartla veya başlıklarla, Türkiye’ye uygulanacak başlıklar arasında tabi ki büyük farklar var. Bazı küçük ülkeler için başlıkları birleştirme imkanı oldu. Çünkü o konuyla ilgili bir kurum yok ya da öyle bir alan yok.

Şimdi her ne kadar kamu reformu diye lanse edilen, ancak şu ana kadar çıkarılabilen dört yasa, AB’deki bu son ilke ve eğilimlere özünde uygun. Çıkarılamayan kamu reformu taslağına baktığınız zaman aradaki ilkeler boyutunda da tanımlanan şey; AB’deki yönetişim mantığı dolayısıyla o yasalardaki bazı ifadelerin kavramların, AB’deki kavramlardan esinlenildiğini söylemek hiç yanlış olmaz. Şimdi bu mantık tartışma konusu edilebilir. Biz yıllardan beri merkeziyetçi bir yaklaşımın, yönetimin hangi alanlarda daha etkili olabileceğini, hangi alanlarda daha yararlı sonuçlar verebileceğini tartışa geldik. İlle merkeziyetçilik ve yerinden yönetimcilik arasında her konuda her alanda bir taraf tutma gerekliliği de yok.

Dolayısıyla birtakım hassasiyetlerin olması yerel yönetimlere yetki verildiğinde hele böyle ucu açık türü yetkiler- ilk taslaklarda o vardı- bunların sağlıklı olmayabilecek bir takım yerel dinamikleri harekete geçirebileceği, güçlendirebileceği, ayrılıkçı nitelendirilebilecek akımlara imkan sağlayabileceği endişelerini ciddiyetle ele almak gerekir. Türkiye’de tabi başka bir faktör daha var. Toplumdaki değişik kesimler mevcut iktidarın bir saklı gündemi olduğu düşüncesiyle ayrıca bir endişe duyuyorlar. Acaba bu laiklik karşıtı akımları yerel bazda güçlendirebilir mi? Endişesini de duyuyorlar.

Ama bir başka boyutu da var olayın. Bu "yönetişim" kavramı da tartışma dışında tutulabilecek bir kavram değil. Çünkü onunda ideolojik denebilecek bazı kabulleri var. Toplumdaki bazı kesimler özel sektörün kentliye bir müşteri olarak bakmasını görmesini ve ona uygun davranmasını en azından yadırgayabilirler veya bu olumlu sonuçlar da vermeyebilir. Toplumsal sorumluluk duygusuna sahip firmalarla olmayanlar arasındaki fark- kar mantığını bu işin içine sokunca- Türkiye gibi toplumsal kesimler arasında; aynı kente aynı yerleşim biriminde, çok yoğun ve yaygın gelişmişlik farkları, gelir ve servet farklılığındaki büyük uçurumlar düşünüldüğünde; bunların eşitleyici sonuçlar vermeyebileceğini, toplumsal kesimlerin bir bölümünün aynı kalitede aynı yaygınlıkta hizmetten yararlanamayacağını haklı olarak iddia edebilirler. Bütün bunları tartışmak gerekli fakat ben şunu vurguluyorum; bu yasalardaki temel mantık AB’deki genel yaklaşımlara uygun.

Türkiye’ye ayrılan AB Fonları’nın 2007-2013 dönemi için, her yıl için 1 milyar dolar olması bekleniyor

AB’deki en önemli fonlardan biri yapısal fonlar, uyum fonları. AB, "yönetişim" kavramını bütün uygulamalarına yansıtmaya çalışıyor. Fakat bunun en yaygın olarak yansıtıldığı alan ve yer; bölgeler yönetimi ve yerel yönetimler. Bu fonların kullanımı tamamen yönetişim mantığına uygun. Şöyle ki bazı büyük projeler için merkezi hükümete bu fonlar tahsis edilip önemli bir oto yol, önemli bir demir yolu projesi bir liman projesi için kullanılabiliyor; ama, onun ötesinde fonların azımsanmayacak bir bölümü yönetişim mantığına uygun olarak çok ortaklı çok sayıda paydaşın katıldığı ortaklıklara tahsis ediliyor. Sosyal ekonomik yerel kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek için. Burada da konunun Türkiye açısından önemi devreye giriyor. Çünkü Türkiye’de şu ana kadar sağlanmış olan üyelik öncesi uyum fonlarında yine bir bölüm kaynak büyük projeler için ayrılacak ama geri kalan kaynak çeşitli mekanizmalar içinde belediyelerin ve diğer paydaşların kullanımına ortak olarak açılacak.

Bundan evvelki ve içinde bulunduğumuz yıl dahil 3 yıllık bir süreç için bu bağlamda gelen kaynak 1 milyar 48 milyon euroydu. Hala kullanmaya devam ediyoruz. Bu yıl için 500 milyon euroluk bir kaynak kullanılıyor ve bu giderek artıyor. Önümüzdeki dönemler için yani 2007 Ğ 2013 bütçe dönemi için yılda 1 milyar euro civarında maddi kaynak gelmesi bekleniyor. Bu rakam muhtemelen değişecektir ama beklenti bu yönde. Bu kaynakların bir bölümünün yerel yönetimler tarafından kullanılması mümkün. Ama yerel yönetimlerin bunları kullanabilmesi için kendi kapasitelerini geliştirmeleri gerekiyor. Bu şu anlama geliyor; bu kaynakların büyük bir kısmı, belediyelere nüfus esasına veya başka ölçütlere göre dağıtılan kaynaklar değil. Amacı belli olan, hedef kitleleri, grupları çok belli olan ve birçok paydaşın bir araya gelerek kabullenebileceği bir projecilik mantığı içinde kullanabilecekleri kaynaklar bunlar. Dolayısıyla belediyelerde stratejik planlamanın uygulanmaya başlaması biraz bu faktöre bağlı. Çünkü stratejik plan basitçe anlatmak istersek üç soruya cevap arar. Bu gün nerdeyim, bundan memnun muyum? Ne olmak, nerede olmak istiyorum? Nasıl hangi yöntemlerle, hangi araçları kullanarak? İşte bu araçların en önemlilerinden bir tanesi projeler. Türkiye’de küçük ölçekli belediyelerin kendi bünyesinde bir proje ofisi geliştirmesi mümkün değildir. İşte küçük yerler açısından büyük kentler devreye girmeli destek vermeli. İkincisi, belediye birlikleri devreye girmeli. Birlikleri faaliyete geçirerek ortak bir hizmet niteliğinde küçük belediyelere bu imkan sağlanmalı. Sürekli eğitim yoluyla kadrolar yetiştirilmeli. Projecilik teknikleri konusunda, stratejik planlama ve uygulama konusunda destek verilebilmeli.

Fonlar konusunda merkezi hükümetin küçük belediyeleri bilgilendirmesi son derece önemli


AB Fonları’ndan yararlanabilmek için önce, AB hangi fonların açıldığını ilan ederek duyuruyor. Şartları süreleri nasıl başvurulacağı belirleniyor. Çeşitli paydaşlar bunun hazırlığını yapıyorlar; gruplar, konsorsiyumlar halinde oraya başvuruyorlar. Yarışmacı biçimde bunlar belirleniyor. Dolayısıyla otomatik bir yararlanma söz konusu değil, bir yarışmacılık söz konusu. İşte bu durumda devletin, merkezi hükümetin devreye girerek, küçük belediyeleri bilgilendirerek, destekleyerek onların kapasitesini geliştirmesi, onlara bu tür hizmetleri sunacak yapıları oluşturması son derece önemli. Kısmen bu yapılmaya başlandı ama kağıt üzerinde henüz. İstatistiki bölgeler kurularak, Türkiye 3 düzeyli istatistiki bölgeye ayrıldı. Birinci düzeyde 12 tane bölge var. İkinci düzeyde 26 tane bölge var ve üçüncü düzeyde de her bir ilimiz bir bölge.

Ocak ayında kabul edilen bir yasa ile de bunların her birinde, istenildiği taktirde birer "Bölgesel Kalkınma Ajansı" kurulabilmesi kabul edildi. Bölgesel kalkınma ajansları yasası geçti. Şu anda kurulanlar var. Bölgesel kalkınma ajansları çok ortaklı olarak kuruluyor. Bu yapının içinde, merkezi hükümet yapıları var, büyükşehir olan yerlerde büyükşehirler var, diğer belediyeler var. Sanayi kesimi, esnaf kesimi, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları var. Ayrıca, küçük belediyelere ve KOBİ’lere destek niteliğinde yatırım destek birimleri her bir bölgesel kalkınma ajansı içinde kurulacak. Dolayısıyla onlarda stratejik planlama, projecilik konusunda destek vermeleri veya belediyelerin , KOBİ’lerin ve STKların kapasitelerini geliştirmeleri konusunda destek vermeleri beklenebilir. O yapıda kurulup işlemeye başladıktan sonra, Türkiye’deki yerel yönetimlerin, daha yeni dinamiklere kavuştuğunu göreceğiz.

AB fonlarını geçmiş dönemlerde yeterince kullanamadık ama sorun oradan kaynaklanmıyor. Bu AB’deki önyargılardan filan değil. AB bir hukuk sistemi. Hukuk sistemi içinde birtakım kararlar alındığı zaman onlar komisyon marifetiyle uygulanır. Tabi ki Türkiye’ye verilecek toplam kaynaklar diğer bir çok konuda olduğu gibi, özü siyasal kararlardır. Ama Türkiye’ye bu anlamda kaynak vermemek diye bir şey söz konusu değil. Tam tersine bir sorun var. Sorun; verilen kaynakların kullanılamaması sorunu. Yeterince proje yok, projeci yaklaşımı yok, ciddi yaklaşımlar yok. Vaktinde başvurmak yok. O kaynaklar da geri dönüyor.

Türkiye Yerel Yönetimlerinin AB Çalışmalarına Örnek Uygulama: İBB AB İlişkileri Müdürlüğü

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa Birliği ve Tanıtım Müdürlüğü (ABİTAM) Müdürü

Av. Tarık Yusuf Uçar


3 Ekim 2005’te başlayan müzakerelerle birlikte Türkiye AB yolunda çok önemli bir sürece girdi. Bu süreçte, ülkemiz kamu sektörü de ciddi sorumluluklar yüklendi ve bizim taahhütlerimize dayalı olarak, AB müktesebatını üstlenmemiz zorunlu hale geldi. AB Müktesebatı’nı üstlenmemiz ve tam üye olmamız, AB kurucu antlaşmalarını ve hukuk düzenini benimsememiz demek. Yaklaşık 120 bin sayfa ve 35 ayrı başlıktan oluşan AB Müktesebatı fazla sözü edilmese de aslında yerel yönetimleri çok yakından ilgilendiriyor. Müktesebatın yüzde 60’lık kısmı, yani 35 başlıktan 14’ü doğrudan yerel yönetimlerin sorumluluk alanında. Bu sebeple, yerel yönetimlere AB yolunda ülkemizin ilerlemesine ivme kazandırmak adına ciddi görevler düşüyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yerel yönetime ilişkin her alanda öncü ve rehber rol üstlenmesi, kurumsal stratejik planının kendisine yüklediği bir misyon. İşte bu sorumluluk bilinciyle, AB müktesebatı çerçevesinde yapılması gereken hazırlıkları ve uyarlama çalışmalarını desteklemek üzere, Avrupa Birliği İlişkileri Müdürlüğü’nü kurdu. Kuruluş yönetmeliği ve çalışma ana planı ile müdürlüğümüzün amaçları kısaca şöyle: İBB birimlerinin AB konusunda yapısal dönüşümlerini sağlamak ve kurumsal kapasiteyi arttırmak, katılım öncesi AB fon ve bilgi ağlarından yararlanmak için projeler üretmek, ilçe belediyelerine müktesebatın ilgili konularında bilgi ve destek sağlamak.

AB İlişkileri Müdürlüğü, bir yıllık çalışma ve yapılanma sürecinin ürünü olarak, İBB Meclisi’nin oybirliğiyle kabul ettiği kuruluş yönetmeliği ile 2005 yılının Şubat ayında kuruldu;  kadrosunu ve mekánsal oluşumunu aynı yılın ağustos ayında tamamladı ve faaliyetlerine başladı.

Müdürlüğümüzde, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AB standart ve normlarına uyumuna katkı sağlamak" stratejik amacımıza ulaşmamıza hizmet edecek faaliyetler gerçekleştiriyoruz.

Bu amaçla, tüm çalışmalarımızı beş temel alanda yürütüyoruz:

1. Eğitim ve Bilinçlendirme Faaliyetleri

2. Müktesebat Faaliyetleri

3. Proje ve Fon Faaliyetleri

4. Kurumlar Arası İlişkiler ve Destek Faaliyetleri
5. Tanıtım Faaliyetleri

Eğitim ve Bilinçlendirme Faaliyetleri


Müdürlük olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal kapasitesini arttırmak amacıyla, bilgilendirme ve eğitim faaliyetleri gerçekleştiriyoruz. Bunu yaparken de AB fonlarından azami fayda sağlamak için yerel yönetimlerde kapasite oluşturma konusunda bir çerçeve sunan Eğitim Stratejimizi kullanıyoruz. Eğitim Stratejimizin temel hedefleri, Proje Döngüsü Yönetimi ve AB Müktesebatına dönük olarak mahalli idarelerdeki personelin bilgi ve becerilerini geliştirecek tutarlı bir eğitim planı sağlamak ve tavsiye edilen eğitim programını vermeye uygun yetenekte olan yerel eğitimcilerden bir ağ oluşturmak.

Müktesebat Faaliyetleri

Müdürlük olarak, kurumumuzun AB’ye uyum sürecini, başarılı ve etkili bir şekilde yönetebilmek için İBB’nin üzerine düşen görevleri tanımlamak amacıyla, AB Müktesebatı’nı bir tarama süzgecinden geçirdik. Böylece yerel yönetimleri ilgilendiren alanlar için Sektörel Komisyonlar oluşturarak, müktesebatın sürekli olarak izlenmesini sağlamayı amaçladık. Bu sayede, her birimimizin AB müktesebatında kendi alanıyla ilgili konuları izleyebilmesi için kapasite oluşturmaya çalıştık.

Proje ve Fon Faaliyetleri

Müdürlüğümüz, stratejik hedefleri dáhilinde, proje teklif çağrılarına yönelik sivil toplum kuruluşları ile birlikte hareket ederek, proje döngüsü yönetimine uygun projeler geliştirmeyi ve proje yazabilecek idari kapasiteyi oluşturmayı hedeflemekte. Bu amaçla başvurduğumuz, sonuçlanan ve sonuçlanma aşamasında olan projelere örnekler şöyle:

Bahçeşehir Üniversitesi, CIFE (Uluslararası Avrupa Çalışmaları Merkezi) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortaklığında 46,504 euro bütçeli "Yerel Yönetimlerin AB Uyum Sürecine Katılımlarının Arttırılması Projesi" kabul edildi. Bu proje kapsamında İstanbul’daki tüm ilçe belediyelerinden katılımcılara, AB Türkiye ilişkileri, AB’de yerel yönetimler ve AB’den gelen uzmanlarla birlikte AB Bölgesel Politikaları ve bağlı fonları ile bu fonlara yönelik proje hazırlanması konularında eğitimler verildi.

1.682.000 euro bütçeli "SuRE-Fit" "Avrupa’daki Çok Katlı Sosyal Konutlarda Sürdürülebilir Çatı Uzantı Sistemleri için Yeni Teknoloji Uyarlaması Projesi" Avrupa Komisyonunca geçtiğimiz ay kabul edildi.

Belediyemiz ve TÜBİTAK işbirliği ile "Doğal Afetler" için, birliğe "FORESIGHT" (Gözleme Dayalı Etkileşimli Jeofizik Tehlike Tetikleyicisinin Gerçekçi Değerlendirmesi ve Simülasyonu Projesi) adıyla önerdiğimiz proje, 30 üzerinden 29,5 puan alarak kabul edildi.

 TRANSFER isimli, AB Komisyonu’nun proje çağrısına istinaden Avrupa ülkelerinden 30 ortak kurumun oluşturduğu konsorsiyumun katkıları ile hazırlanan ve İBB’nin "son kullanıcı" adıyla yer aldığı proje Avrupa Komisyonu tarafından kabul edildi. Projenin amacı, Avrupa kıyılarındaki tsunami riskinin belirlenmesi ve bir Tsunami Erken Uyarı Sistemi’nin kurulması için gerekli temel araçların geliştirilmesi.

296.000 euro bütçeli, liman şehirlerinin sürdürülebilir kalkınmasını amaçlayan SUDEST-URBACT projesi Komisyonca kabul edildi. SUDEST programı, URBACT Topluluk İnisiyatifi Programı kapsamında olan bir proje. SUDEST, liman bölgelerinin içerisindeki dönüşümleri incelemeyi ve çevresel sürdürülebilirlik ve sosyal uyumla bağlantılı bu tür bölgelerin gelişimini garantilemek üzere şehirler tarafından benimsenen araçları belirlemeyi amaçlıyor.

İBB ve Dokuz Eylül Üniversitesi işbirliği ile İstanbul’da Kentsel Hava Kalitesi Yönetimi için 525,850 euro bütçeli "GIS (Coğrafi Bilgi Sistemi) Tabanlı Karar Destek Sistemi’nin Geliştirilmesi Projesi" şu an nihai değerlendirme aşamasında.

Yunan Oikologiki Etaipia Anakyklosis, Çevre Koruma Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortaklığında 794,000 euro bütçesi bulunan "S.M.I.L.E." "Elektronik Atıkların Geri Dönüşümü Projesi" şu an nihai değerlendirme aşamasında.

Kurumlar Arası İlişkiler ve Destek Faaliyetleri

Müdürlüğümüz, AB konusunda kurumlararası ilişkiler geliştirme, işbirliği sağlama ve AB yolunda ortak tavır sergileyerek, dayanışma zeminini oluşturma faaliyetleri kapsamında AB-PLATFORMİST’ i hayata geçirdi.

Yerel yönetimlerin AB müktesebatını üstlenmeleri, uygulamaları ve yerel yönetimlere tahsis edilen AB fonları ve bilgi ağlarından yararlanmaları adına, kurumsal kapasitelerini arttırmalarına yönelik destek çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmalarımıza en canlı örnek AB Yolunda Yerel Yönetim Güçlendirme Programı.

İstanbul’daki ilçe ve belde belediyelerinin, AB konusunda koordineli çalışmalarını, kendilerine tahsis edilen fonlardan yararlanabilecek kapasite oluşturmalarını ve AB yerel yönetim networkleri ile ortak projeler üretebilmelerini sağlamak amacıyla müdürlüğümüz, önümüzdeki aydan itibaren ABYERELNET programını hayata geçirmeye başlıyor.

Tanıtım Faaliyetleri

Müdürlüğümüz, başta tanıtım faaliyetleri olmak üzere tüm faaliyetlerini iletişim stratejisi temelinde desteklemektedir. İletişim stratejimizin temel ilkeleri:

AB konusunda İstanbullulara aydınlatıcı, düzenli ve güvenilir bilgi sunmak,

AB katılım sürecinin kent ve kentlilerin hayatını nasıl etkileyeceği ve hangi kazanımları getireceği konusunda kamuoyu ile sürekli bilgi akışını sağlamak,

AB Müktesebatının yerel yönetimleri ilgilendiren alanlarındaki (çevre, ulaşım, altyapı, enerji, kamu ihaleleri vb.) düzenlemeler konusunda yerel yönetimlerle koordineli çalışarak onların da sürece aktif katılımlarını sağlamak.

İletişim stratejimiz temelinde gerçekleştirdiğimiz tanıtım faaliyetlerimizi şöyle özetleyebiliriz:

Müdürlüğümüz web sitesi:

Kapsamlı çalışmalar sonucunda oluşturduğumuz web sitemizde AB ile ilgili genel bilgiler, AB’deki yerel yönetimler, AB tarafından sağlanan fonlar ve bu fonların nasıl alınacağı, müdürlüğümüzün faaliyetleri ve projelerimizle ilgili duyurular yer almakta. Sitemize www.ibb.gov.tr/ab adresinden veya www.ibb.gov.tr adresindeki linkten ulaşılabilir.

"İstanbul AB’yi Konuşuyor" Sempozyumu:

Müdürlüğümüz, İstanbul halkını AB konusunda bilgilendirmeye yönelik olarak sempozyum ve kongreler düzenliyor. Geçtiğimiz yıl düzenlediğimiz "İstanbul AB’yi Konuşuyor" sempozyumunu örnek gösterebiliriz.

Yabancı Heyetlere Yapılan Sunumlar:

Müdürlüğümüz, İBB’nin görevleri, çalışmaları ve AB sürecindeki faaliyetleri hakkında Güney Kore’den gelen heyete, Hollanda’dan gelen 45 kişilik üniversiteli öğrenci grubuna sunumlar yaptı.

Ayrıca müdürlüğümüzce, AB üyesi çeşitli ülkelerden katılımcıların oluşturduğu heyete İBB’nin Socrates Cominius eğitimi kapsamında yaptığı ortak proje olan "İstanbul’da Suyun Tarihi ve Osmanlı Su Kültürü" konusunda bir sunum yapıldı.

Brüksel Ofisi Çalışmaları:

Müdürlüğümüz AB ile ilgili her şeyi yerinde ve yakından takip etmek, lobicilik faaliyetleri yapmak ve bu sayede İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Brüksel nezdinde tanıtımını sağlamak amacıyla Brüksel’de bir ofis açacak. Yapılandırılacak ofisin işleyişi ve üye veya aday ülkelerdeki yerel yönetimlerin Brüksel’de nasıl yapılandıklarıyla ilgili araştırmalarımız devam etmekte.

"YILIN AB’CESİ" İsimli Rehber Çalışması:

AB yolunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetleri hakkında yerel yönetimleri ve İstanbulluları bilgilendirmek amacıyla "Yılın AB’cesi" adlı bir rehber hazırladık. Türkiye’deki tüm yerel yönetimlere, AB yapılanma ve çalışmaları için örnek olması amacıyla hazırladığımız bu rehberimizle, yerel yönetimlerimizin kapasitelerini ve hizmet kalitelerini arttırmaları için önemli bir kaynak sunuyoruz.

Rehberimizde, AB ile ilgili genel bilgilerin yanı sıra yerel yönetimlerin müzakere sürecinde üstlenecekleri kritik rol, onları doğrudan bağlayan müktesebat başlıkları ve bunların kendilerine ve hizmet sundukları kitleye etkilerini ayrıntılı bir şekilde irdeledik. Son kısmında, yerel yönetimlerin AB konusunda yapılanmalarına örnek olması için müdürlüğümüz yönetmeliği, çalışma ana planı ve faaliyetleri ile ilgili kapsamlı bilgilere yer verdiğimiz rehberimizin basımını önümüzdeki ay içinde gerçekleştireceğiz.

AB Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi

AB Uzmanı Bülent Özcan

Avrupa Birliği Mali Yardımları ve Yerel Yönetimler Mali Yardımlara İlişkin Hukuki ve Kurumsal Yapı


Ülkemizin Avrupa Birliği üyeliğine adaylığının Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesinde kabulüyle birlikte, diğer pek çok alanda olduğu gibi Avrupa Birliği ile yürütülen mali işbirliğinde de önemli değişiklikler meydana gelmiştir. 2002 yılından itibaren adaylık statüsü çerçevesinde şekillenen "Katılım Öncesi Mali Yardım" isimli yeni bir mekanizmadan faydalanma sürecine girmiştir.

Avrupa Birliği tarafından sağlanan hibe nitelikli katılım öncesi mali yardımların kullanılabilmesi için tüm aday ülkelerin Merkezi Olmayan Uygulama Sistemi adı verilen yeni bir yapılanmaya gitmeleri şart koşulmuş ve bu çerçevede söz konusu sistem, 2001 yılında Başbakanlık Genelgesi ile Ülkemizde de oluşturulmuştur. Sistemin temel amacı, projelerin seçimi için gerekli önceliklerin tespitinden, projelere ilişkin ihale ve ödemelerden ve Avrupa Birliği tarafından sağlanan fonların yönetilmesinden sorumlu makam ve kurumların birbirinden ayrılması ve bunlar arasındaki koordinasyon mekanizmasının çalıştırılmasıdır.

Bu çerçevede; Avrupa Birliği ile mali işbirliğinin koordinasyonunu, projelerin öncelikler doğrultusunda seçilmesini, hazırlık çalışmalarının yapılmasını ve izlenmesini sağlayacak ve Avrupa Komisyonu ile yıllık yardım programına ilişkin Finansman Zaptını imzalayacak olan Ulusal Yardım Koordinatörlüğü görevi, Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısına verilmiştir. Ulusal Yardım Koordinatörlüğü görevi Sn. Abdullah GÜL tarafından yürütülmektedir. Başbakanlık Genelgesi gereği; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Ulusal Yardım Koordinatörünün sekreteryasını yürütmektedir. Dolayısıyla söz konusu mali yardımları programlama ve izleme çalışmaları fiilen AB Genel Sekreterliği tarafından koordine edilmektedir.

Mali Yardımlar Nasıl Kullanılıyor?

Mali işbirliği mekanizması, Avrupa Birliğinin 17 Aralık 2001 tarihinde kabul ettiği "Türkiye için Katılım Öncesi Mali Yardıma Dair Çerçeve Tüzük" doğrultusunda, öncelikle "Katılım Ortaklığı Belgesi, İlerleme Raporları ve Ulusal Programımız"da ifade olunan ve ülkemizin adaylık yükümlülükleri doğrultusunda işlemektedir. AB’nin sağladığı hibe nitelikli katılım öncesi mali yardım, sözkonusu öncelikler doğrultusunda seçilen projelerin desteklenmesinde kullandırılmaktadır.

AB projeleri temel olarak Ülkemizin  taahhütleri çerçevesinde müktesebat uyumunun sağlanması ve uygulamanın güçlendirilmesi amacını gütmektedir. Ayrıca, gerek Ülkemizdeki bölgelerarası gelişmişlik farklarının gerekse Ülkemizle Avrupa Birliği arasındaki gelişmişlik farkının azaltılabilmesi için, Avrupa Birliği senelik mali yardım tahsisatının yaklaşık 1/3’ü bölgesel kalkınma ve sınırötesi işbirliği gibi ekonomik ve sosyal uyum öncelikli projelere kullandırılmaktadır. Ekonomik ve sosyal uyum kapsamındaki projelerin, Yüksek Planlama Kurulu’nun 22 Aralık 2003 tarih ve 2003/61 sayılı Kararıyla kabul edilmiş olan "Ön Ulusal Kalkınma Planındaki" stratejik çerçeveye oturması şarttır. Bu çerçevede, AB Genel Sekreterliğine sunulan projelerin temel faydalanıcılarının müktesebat uyum yükümlülüğü taşıyan ve ekonomik ve sosyal uyuma makro düzeyde yaklaşımı olan kamu kurum ve kuruluşları olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve özel sektör vb. kuruluşlarının katılım öncesi mali yardımın programlama sürecinde AB Genel Sekreterliğine doğrudan yaptıkları proje başvuruları değerlendirme dışında kalmaktadır.

Ancak, yerel yönetimlerin büyük çaplı altyapı projeleri 2005 yılından itibaren Katılım Öncesi Mali Yardım programı kapsamında değerlendirilmeye başlanmıştır. Nitekim, 2005 yılı programında Çanakkale ve Kuşadası Belediyeler Birlikleri tarafından sunulan katı atık altyapısının inşası projeleri 2005 yılı içerisinde AB’ye sunulan mali işbirliği paketi içerisinde yer almıştır. Çanakkale Belediyeler Birliğnin Projesi 11,9 milyon Euro ve Kuşadası Belediyeler Birliğinin Projesi ise 13,8 milyon Euro AB desteği alacaktır. Ancak, söz konusu Belediye Birliklerinin projeleri doğrudan AB Genel Sekreterliğine sunularak değerlendirme içerisine alınmamışlardır. Çevre ve Orman Bakanlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yapılan değerlendirmeler sonucu bu kuruluşların teklifi ile Belediye Birliklerinin projeleri 2005 yılı mali işbirliği paketi kapsamı içerisine alınmıştır. Dolayısıyla, katılım Öncesi Mali Yardım kapsamında proje geliştirmek isteyen Yerel yönetimlerin Çevre ve Orman Bakanlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile temasa geçmeleri gerekmektedir.

Ayrıca, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve özel sektör vb. kuruluşların AB mali yardımlarından faydalanabilecekleri Hibe Programları uygulanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, AB Genel Sekreterliğinde yürütülen programlama çalışmaları çerçevesinde oluşturulan ve AB’ye sunulan mali işbirliği projelerinin içerisinde hibe programları yer alabilmektedir.

Etiketler


Slider Altına