Header Reklam
Header Reklam

Afet Yönetimi ve Belediyeler ya da 'İyi Afet Yönetişimi'

11 Temmuz 2008 Dergi: Mayıs-Haziran 2006
Afet Yönetimi ve Belediyeler ya da 'İyi Afet Yönetişimi' 17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri'nden "7" yıl sonra ve "Yasal Haklarımız" çerçevesinde Afet Yönetimi'nde belediyelerimiz nerede?

Gerçekte burada belediyelerimizin artık kendilerine şu yakıcı soruları sorması gerekmiyor mu?

17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri'nin arkasından gerçekleştirilen tüm yasal değişim ve dönüşümlerden, tüm yeni kurumsal yapılanmalardan, tüm bilimsel raporlar ve resmi açıklamalardan, tüm araştırmalardan sonra, "Çağdaş Afet Yönetimi"nin  "e - Belediyeler"de zorunlu kıldığı;

nGörev / yetki / sorumluluk / bütçe / kadro ve "Çalışma Planı" belli; gerçek ve işlevsel bir "Afet / Risk Yönetimi Merkezimiz / Birimimiz" var mı?

 Asli görev / yetki / sorumluluk sahibi eğitimli, deneyimli, muktedir; gerçek "Afet / Risk Yöneticilerimiz" var mı? ve

 "Afet / Kriz Yöneticilerimiz" ve "Kurum Çalışanlarımız"; "Afet / Kriz Yönetimi" ile ilgili olarak hangi eğitimleri aldılar, alıyorlar, alacaklar? Kimlerden? Nasıl? Hangi Sürelerde?

 Kurumumuzda, önceden duyurulmadan ani ve kapsamlı "Afet Yönetimi Tatbikatları" yaptık mı? Yapıyor muyuz? Yapacak mıyız?

 Kurumumuz "Çağdaş Afet / Risk Yönetimi" ile ilgili güncellenen Uzay Fotoğrafları / "GPS" Sistemleri / Mobil İletişim / "3" Boyutlu Kent Modellemesi: Afet Simülasyonu / Elektronik Ortamlı Afet Senaryoları gibi ileri bilişim - iletişim teknolojileri ürün, sistem, çözüm ve hizmetlerine sahip mi?

 Kurumumuzda 10 - 15 yıllık inşaat, jeofizik, makina, elektrik, çevre mühendisi,  mimar, şehir plancısı, jeolog vb. teknik kadrolar net olarak ortalama ne kadar aylık alıyorlar?

 "Afet Yönetimi" konusunda; tüm hizmetlerimizin "Müşterisi" olan kentlilerle, hemşehrilerle ve onları temsil eden Sivil Toplum Kuruluşları ve meslek odaları ile hangi ortak çalışmaları yaptık, yapıyoruz, yapacağız?

 Felaket başa gelmeden evvel, "Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir" temel doğrusunun ışığında, önleyici ve koruyucu tedbirleri, aldık mı?

 Ve son olarak şu an belediyemiz, belediye çalışanlarımız, hemşehrilerimiz, olası tüm afetler bağlamında, "Afet Öncesi"ne, "Afet"e ve "Afet Sonrası"na "7" yıl öncesine göre; bilgi / eğitim / bilinç / donanım olarak daha hazırlıklı mı?

Bu sorulara biz de yanıt ararken; e - Belediye Dergisi olarak; tanımladığımız ve sunduğunuz "7e Paradigması" bağlamında, belge araştırmasının yanında; konunun en yetkin kurum / kuruluş ve kişilerinden de görüş / değerlendirme ve öneriler almaya çalıştık.

Bu çerçevede "ASK" ve American Friends Service Committee (AFSC) tarafından hazırlanan "Deprem Bölgesi'nde Etkin Olmuş ve Afete Hazırlanan Sivil Toplum Kuruluşları" başlıklı çalışmanın "Sunuş" bölümünde "ASK" adına Sayın Yüksel Selek ve "AFSC" adına  Sayın Marla Petal; şu çok çarpıcı değerlendirmeleri yapıyorlardı:

n "İzmit, Gölcük, Adapazarı, Düzce, Bolu, Yalova ve çerçevesinde on binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, yüzbinlerce binanın yıkımına, büyük ekonomik, sosyal ve psikolojik çöküntüye yol açan 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri, tarihte yer almış benzerlerinden farklı olarak, afetin ardından dayanışma amacıyla ortaya çıkan büyük sivil enerjiyle de anılacak. Bu büyük yardım seferberliği Türkiye'de sivil toplumun gelişmekte olduğunu önemli bir göstergesi, bir kilometre taşı oldu...

Kısaca, 17 Ağustos Depremi sonrasında siviller yüzyılın dayanışma destanını yazdılar demek abartı sayılmamalı."

"ASK" tarafından yürütülen "Saha Araştırması" sonunda, 2004 yılında yayımlanan                "Afet Saha Araştırması Raporu"nda ise diğer gerçekler şöyle dile getiriliyordu:

 "Günümüzde kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil kuruluşlar, Körfez ve Düzce depremleri öncesine göre, öncelikle deprem olmak üzere afetlere karşı daha duyarlı, hazırlıklı ve donanımlılar.

Kamu kurumları ve yerel yönetimler, ilgili sivil kuruluşlar; afetlere müdahale konusunda, arama - kurtarma ve ilk yardım alanlarında çok yol aldılar. Teçhizatlarını yenilediler, eğitimli eleman sayısını arttırdılar.

 Deprem ağırlıklı olmakla birlikte, afetlere hazırlık, risk azaltma, müdahale ve iyileştirme konularında kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler ve sivil kuruluşlar tarafından birçok araştırma yapılıyor, raporlar hazırlanıyor, toplantılar düzenleniyor".

Ancak;

 Körfez ve Düzce Depremleri sonrasında ortaya çıkan koordinasyon ve bilgilendirme eksikliği yakıcı bir sorun olarak geçerliliğini koruyor.

 Türkiye bir "ulusal afet yönetim planına" sahip değil. Afet yönetimi, eğitimi ve örgütlenmesi konusunda, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü'nden Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'ne, Kızılay'dan Afet İşleri Genel Müdürlüğü'ne Türk Silahlı Kuvvetleri'nden, Büyük Şehir Belediyeleri’ne çok merkezlilik, işbirliği ve ortak dil eksikliği, yetki ve sorumluluk karmaşası egemenliğini sürdürüyor.

 Hala sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin afet durumunda yardım çalışmalarına nasıl katılacaklarına ilişkin nesnel usul ve esaslar belli değil. Sivil enerjinin harekete geçebilmesi gene 'iyi yetkili, kötü yetkili' ikilemine sıkışmış duruyor.

 Kendi yaşam alanlarına ilişkin olarak, afetlere hazırlık ve risk azaltma çalışmalarına yurttaşların katılmalarını ya da en azından bilgilendirilmelerini sağlayan mekanizmalar yok." (a.g.y)

Peki neden? Bu soruyu çok açık bir biçimde, Sayın Emin Çölaşan 23 Eylül 1999 Milliyet Gazetesi'nde şöyle yanıtlamamış mıydı?                      

"Depremde hükümetin açıkladığı gibi 15 bin değil, en az 25 bin kişinin can verdiğine    

inanıyorum. Giden canlar geri gelmeyecek. Ancak binlerce aile evsiz, işsiz kaldı. Nice

insanımızın kolu bacağı kesildi. Ruhsal yaralanmalar, ülke olarak uğradığımız büyük

hasar, maddi ve manevi zararımız da işin cabası. Peki bu felaketin sorumlusu kim? Hepimiz. Hırsız müteahhitlerden belediyelere, o çürük yapıların projelerine imza atan mimar ve mühendislerden Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne kadar herkes sorumlu."

"Afet Yönetimi"nde son "20" yılın özet kronolojisi

1985 - TBMM'de "İmar Yasası" tasarısı görüşülüyor. Halkçı Parti Kayseri Milletvekili İnşaat  Mühendisi Mehmet Üner ve arkadaşlarının önergesi:

"Yapı ruhsatı almak için dilekçeye ...Zemin Etüdü Projesi (arazinin depreme uygun olduğuna ilişkin bilimsel rapor) eklenmesi zorunludur." Önerge reddediliyor.

1996 - Dönemin Afet İşleri Genel Müdürü Oktay Ergünay konuşuyor:

"Yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uymama, başta yerel yönetimler olmak üzere,           her kademede alışkanlık haline getirilmiştir. Yasa ve yönetmeliklere uyulmamasının herhangi bir sorumluluğu da yoktur...   

Türkiye'de doğal afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması konusunda merkezi  yönetim, yerel yönetim, özel sektör ve halkın görev, yetki ve sorumlulukları arasında rasyonel dengeler oluşturulamamış ve her olayın ekonomik maliyeti merkezi yönetimin kıt kaynakları ile karşılanmaya çalışılmıştır."

1999 - İbret Belgesi: Felaket Raporu Hasıraltı Edildi. Ercüment İşleyen 19 Ağustos 1999 Milliyet

"Felakete maruz kalan illerin belediye başkanlarına üç yıl önce Japonya'dan  gönderilen raporda, 'Önlem alın yıkılacaksınız' dendi. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı'nın, Japonya'daki Deprem Araştırma Enstitüsü'ne yaptırdığı deprem araştırmasının, bugün yaşanan yıkımı üç yıl önceden bildirdiği, ancak aralarında depremden en çok zarar gören İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa’nın vali ve belediye başkanlarının da bulunduğu ilgililerin ’masraf olmasın’ ve ’halk korkuya kapılmasın’ diyerek raporları hasıraltı ettiği ortaya çıktı. Tehlikenin büyüklüğünü görerek raporu İstanbul, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Eskişehir, Ankara, Zonguldak, Çankırı, Kastamonu, Sinop, Çorum, Yozgat, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Tunceli, Gümüşhane, Erzurum, Kars ve Ağrı valilikleriyle belediye başkanlarına gönderen dönemin Tokyo Büyükelçisi Gündüz Aktan, ’Hiçbir kent yöneticisi cevap bile vermedi. Oysa küçük bütçelerle binalar depreme dayanıklı hale getirilebilir, bugün yaşanan acı tablo ortaya çıkmayabilirdi’ dedi".

1999 - Marmara Depremi ve Meclis Araştırma Komisyonu-23 Ağustos 1999:

"Bilimsel çalışmaları koordine etmekle sorumlu bir ’Deprem Araştırma Kurulu’ oluşturulmalıdır. Bu kurul aynı zamanda ulusal deprem politikalarının tespiti için çalışmalar yapmalıdır. Uygun görüldüğünde uluslar arası Afet Bilgi Sistemleri’nden yararlanabilecek bir ’Ulusal Afet Bilgi Sistemi’ kurulmalıdır... Tüm illerde belediye teşkilatları içerisinde bir ’afet planlaması ve yönetim’ birimi oluşturulmalı ve yeni yerleşme alanlarının belirlenmesi, yeni yatırımların yapılacağı alanlar ve altyapı tesislerinin güzergahları gibi konularda, bu birimin görüş ve önerileri esas alınmalıdır. Bu amaç doğrultusunda belediyeler, hem teknik kadro hem de mali açıdan takviye edilmelidirÉ İskana açılacak yeni yerleşim alanları, sanayi tesisleri ve her tür yapılaşmada arazi kullanım planları hazırlanmalı, zemin etüdleri mutlaka yapılmalıdır (Sayın Mehmet Üner’in kulakları çınladı mı yoksa? İleride ’zemin etüdleri’nin nasıl yapıldığını göreceğiz). Bu zorunluluk yasalarla güvence altına alınmalıdır".

1999 -Deprem Harcalamaları Sayıştay Denetimi dışında bırakıldı.

1999 -Kurtarma ve Afetler İçin Sivil Savunma Genel Müdürlüğü kuruldu.

1999 -Olağanüstü Hal Genel Müdürlüğü kuruldu.

1999 -Türkiye - Acil Kurum Genel Müdürlüğü kuruldu.

1999  29 Ağustos Cumhuriyet, Cem Ulutaş; "Mühendislere soru: Mühendislik ve mimarlık meslek örgütlerinin şimdiye dek, etik kurallara uygun olmayan projeleri sorumsuzca imzalayan, diplomalarını para karşılığı hırsız müteahhitlere tahsis ederek unvanlarını satan üyeleriyle ilgili herhangi bir işlem yapıp yapmadıklarını  yanıtlaması gerekiyor".

1999 - 1 Eylül Hürriyet Gazetesi, Ege Cansen;

"Şimdi şu soruyu soruyorum. Son depremde 75.000 bina yıkıldı. Bunların statik hesaplarını hangi ’mühendisler’ yaptı? Bunları hangi ’mühendisler’ onayladı? Bu binaların inşaatında görev alan TUS (Teknik Uygulama Sorumlusu) "mühendisler" kimdi? Bu mühendislerin acaba herhangi bir kusuru var mıydı? Mühendis ve mimar odaları özellikle ve ivedilikle bu konuya eğilmelidir. Sadece hırsız müteahhit var demekle bu sorumluluktan kaçılmaz".

1999 - 17 Ekim 1999 Milliyet Gazetesi, Kenan Baş;

"Utanç... Deprem yardımıyla maaşlar ödendi. Devlet Bakanı Recep Önal: ayın 15’inde işçi ve memurların maaşlarını ödeyebilmek için deprem nedeniyle toplanan paraların bir kısmını kullanmak zorunda kaldık..." dedi

2000 -Ulusal Deprem Konseyi kuruldu.

2000 -Zorunlu Deprem Sigortası yürürlüğe girdi.

2000 -AKOM kuruldu.

2001 -Yapı Denetim Kanunu yürürlüğe girdi.

2002 -Sayıştay’ın "İstanbul Depreme Nasıl Hazırlanıyor" başlıklı raporu açıklandı.

2002 - TMMOB’nin açıklaması: "Yürürlükteki ’Afetler Yasası’ yalnızca afet sonrasında yerine getirilecek yara sarma’    

işlerine hasredilse de, kendi dışında özellikle imar sistemi kapsamında yürütülmesi  gereken ’tehlikelere karşı hazırlıklı olma’ sorumluluklarını da tanıyan bir yapıya kavuşturulması gereği vardır. Yerel yönetimler arasında deprem sonrası kurtarma ve ivedi yardım işlerinde mülki otoriteye tam yetkiler vermek yanında, belediyenin de yetkilendirilmesi; afet öncesinde, ise, ortak çalışma ve denetim görevlerinde işbirliğini sağlayacak düzenlemelere gidilmesi gereklidir. Bu işleyişte imar yasası ile karşılıklı bağlantılar kurulması zorunludur."

2002 - Deprem Konseyi Raporu açıklandı  

"1999 depremlerinden sonra, 595 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bir düzenleme yapılmış, özel denetim kuruluşlarının yerel yönetimi bilgilendirmek ve onay almak koşuluyla sorumluluk üstlenmeleri uygun görülmüştür. Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen bu KHK yerine, 4708 sayılı ’Yapı Denetimi Hakkında Kanun’u yürürlüğe konulmuştur. Ancak, bu yasada KHK’de bulunan eksiklikler giderilmediği gibi, denetimi sağlamak üzere öngörülen belediye ve merkezi yönetim organlarının yerel işbirliği mekanizmaları da ortadan kaldırılmıştır".

2005 - 17 Ekim Milliyet Gazetesi

"Deprem konteyneri koruma altında. İstanbul’da  kritik noktalara yerleştirilen ve içlerinde jeneratörden elektrikli testereye kadar pek çok malzeme bulunan konteynerler, hırsızlar tarafından bir bir soyuldu. Valilik de önlem olarak konteynerleri ’etkin’ değil ama ’güvenli’ yerlere taşıdı".

2005 - 1 Aralık Milliyet Gazetesi

"Depremde 15 canın bedeli 50 YTL oldu. 17 Ağustos  1999 depreminde Düzce’de 15 kişinin hayatını kaybettiği ... Apartmanı’nı yaptıran müteahhit..., İnşaat Mühendisi... ve mimar ..., bilirkişilerce kusurlu bulundu  ..., .... ve ..., 6 yıl boyunca yargılandıkları Düzce Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 50’şer YTL para cezasına çarptırıldı. Verilen 10’ar aylık hapis cezası ise ertelendi".

2005 - Ulusal Deprem Konseyi açıklaması

"Yerel yönetimlerin asıl sorumluluk almalarını gerektiren mikrobölgeleme belgelerinin hazırlanması ve Sakınım Planlaması çalışmalarına ilişkin hiç bir görevlendirme yapılmamış, bu konuda yerel ölçekte yeni bir kurumsal yapılanma oluşturulmamıştır. Yerel yönetimlerin bu faaliyetleri hangi imkan ve kaynaklarla yürütecekleri belli değildir.

Bu durumda sürdürülebilir bir kalkınma modeli uygulamak mümkün olamamaktadır. Coğrafi bilgi sistemleri ve uydu teknolojileri kullanılarak doğal afetlerle ilgili erken uyarı ve alarm sistemleri kurulması ile deprem hasarı erken haber alma sistemlerinin geliştirilmesi konusunda herhangi bir gelişme kaydedilememiştir. Yukarıda özetlenen konularda, ivedilikle etkin önlemler alamadığımız ve ödünsüz uygulamalar yapamadığımız sürece depremler ve diğer doğal afetler karşısında çok daha büyük kayıplarla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır."

2005 - İstanbul Sismik Riskini Azaltma ve Acil Durum Hazırlık Projesi’ne Başlandı.

2006 - Kasım Ayında İstanbul Valiliği’nin koordine edeceği ve tüm kamu kurumlarının katılacağı "Deprem ve Afet Yönetimi Tatbikatı" yapılacak.

Bulunduğumuz nokta

Örneğin Yapı Denetimi ile ilgili olarak:

Bu konuda "Türkiye Hazır Beton Birliği"nin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ayhan Paksoy; 2 Haziran 2006 tarihli www.haberextra.com’da  şunları söylüyor:

"Betonun yüzde 55’i denetimsiz. Her iş için bir belge, ruhsat, ehliyet  vesaire istenir ama beton üretmek için hiçbir şeye gerek yok, her isteyen yapabilir. Türkiye’de yapı denetimi çökmüş durumda."

Aynı şekilde: "www.ekocerceve.com’da 9 Ocak 2006 tarihinde yer alan "Zemin Etüdleri Ranta Dönüştü" başlıklı haber - yorumda şu bilgilere yer veriliyor:

"Marmara Depremi’nin ardından 19 ilde inşaat denetimini belediyelerden özel sektöre devreden ’yapı denetim sistemi’ getirilmişti. Ancak sistem kısa sürede çatırdadı. 2004 yılında sahte belge kullandıkları gerekçesiyle 5 firmanın faaliyetleri askıya alındı. Zaman, 6 Mart 2005’te konuya dikkat çekmiş, bu firmaların başka isimler altında tekrar çalıştıklarını duyurmuştu. 25 Ekim 2005’teki haberde ise sorumlu oldukları inşaatları denetlemeyen 48 firmanın kapatıldığı yazılmıştı."

Yapı Denetimi’nde durum buydu; peki ya sevgili Mehmet Üner’in "20" yıl kadar önce önerdiği ve 1991 Depremi’nden sonra yürürlüğe konulan "Zemin Etüdleri"nde durum neydi?

(www.ekocerceve.com. 1 Ocak 2006)

"İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zemin İnceleme Müdürü Mahmut Baş, denetlediği raporlarda karşılaştığı manzarayı şöyle anlatıyor:

’Bina Kağıthane’de, sondaj çalışması Zeytinburnu’nda yapılmış. Jeofizik incelemeler ise Kartal’da çıkıyor. 15 günlük incelemelerle hazırlanması gereken raporları 15 dakikada sağdan soldan alarak veriyorlar. Yani iş fason üretime dönmüş.’ Ciddi firmaların iş yapamadığını ileri süren Baş, ’Yarım saatte kim rapor verirse ona gidiliyor. Başkasının raporundan çalıyor kendi raporuna koyuyor. Sondaj yapması gerekirken boş veriyor. 30 metre yapması gereken sondajı 10 metre yapıyor ve 30 metre gösteriyor. Can ve mal güvenliği hiç umurlarında değil. Meslek odaları ve bakanlığa çok iş düşüyor.’ diyor."

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür’se aynı haberde şöyle diyor: "Hem işveren hem de bu işi yapanlar formaliteyi yerine getiriyor gibi. Bazı yerlerde hiç sondaj dahi yapılmadan etüt yapılıyor. Bir bölgede etüt yapmak için belirli sayıda ve belirli derinlikte sondaj yapmak gerekiyor. Ama bazen 4 sondaj gerekirken bir tane dahi yapmadan düzmece ve genel raporlar veriyorlar...

Zemin etüdü olmadan herhangi bir binanın veya tesisin inşa edilmesi özellikle deprem alanlarında bir cinayettir. Bu işi ciddi şekilde yapmayan merdiven altı yaklaşımlar var. Bu yanlışlıklar her iki tarafın da duyarlı, ahlaklı ve dürüst olmasıyla aşılabilir. Ayrıca sıkı bir denetim mekanizması işletilerek bazı akreditasyonlar yapılmalı..."

Yukarıda özetlenen gelişmeler bağlamında, şu temel gerçekleri yeniden vurgulamamız gerekmiyor mu?

 Afet / Risk Yönetimi’nde ülkemizdeYasa / Yönetmelik / Yetkili Kurum / Yetkili Yönetici enflasyonu, karmaşası, kargaşası mevcuttur.

 2000 Yılında yürürlüğe giren Zorunlu Deprem Sigortası Sistemi "iyi" çalışmamaktadır.

 2001 Yılında yürürlüğe giren Yapı Denetimi Sistemi "iyi" çalışmamaktadır.

 Yapı Denetimi ile zorunlu kılınan "Zemin Etüdleri" çalışmaları, genellikle göstermelik olarak yapılmaktadır.

 Kadıköy Belediyesi gibi bir iki belediye dışında Afet Yönetimi Merkezi - Birimi / Afet Yöneticisi olan belediye çok azdır.

 Belediyelerle Afet Yönetimi için ayrılan bütçe / kadro / donanım / eğitim yetersizdir.

 Belediyelerde doğrudan Afet Yönetimi bağlantılı işlev ve görevlere sahip               İmar İşleri Müdürlüğü / Fen İşleri Müdürlüğü / Makine - İkmal Müdürlüğü / Çevre Müdürlüğü / Sağlık İşleri Müdürlüğü gibi "Afet Kritik Müdürlükler"de çalışan 10 - 15 yıllık inşaat, jeofizik, makina, elektrik, çevre mühendisleri, mimar ve şehir plancılar, jeologlar, doktorlar ve psikologlar sadece 800 YTL civarında aylık almaktadırlar ve

 "İyi Afet Yönetişimi"nde "Asli" görev ve işlerde en etkin konumda olmaları gereken belediyelere, hemen bütünüyle "Arizi" /  "Destek" / "Yardımcı" görev ve işlevler tanınmıştır. Oysa Batı Dünyası’nda ve özellikle ABD’de  "İyi Afet Yönetişim"in "Asli" / "Belirleyici" bileşeni belediyelerdir.

Onun içindir ki; 17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri’nden sonra ortaya çıkan "Büyük Sivil Enerji" ve "Müthiş Dayanışma" bize ne kadar umut ve güven de verse;

 Hala, büyük ölçüde; sanki neredeyse "bilinçli!", planlı / kararlı, hatta kasıtlı bir şekilde "Afet Üretiyoruz" /  Afetleri Özendiriyoruz" / "Afetleri Davet  Ediyoruz" / "Afetleri Kışkırtıyoruz" / "Afetkoliğiz" / "Afet Üretim Merkeziyiz".

 "Afetleri Yönetememek" değil; "Yönetmediğimiz"e göre, "Sistem"deki temel eksik  herhalde veri / bilgi / teknoloji / knowhow / proje / deneyim / kadro / yetki /  teşkilat / finans kaynağı değildir.

Bu bileşenlerin bir kısmına  fazlasıyla; hatta "aşırı" olarak sahibiz. "Aşırı Veri" / "Aşırı Proje" / "Aşırı Yasa - Yönetmelik" / "Aşırı Kurum" / Aşırı Yetkili.  

Eksik olan ve giderek daha da eksilen; tüm toplumsal yaşamın ve bu arada e - Belediyecilik’in özü olan 7e Paradigması’nın temel bileşeni "Etik Değerler"dir. Kişisel Etik / Mesleki Etik / Kurumsal Etik. Diğer bir deyişle "Toplumsal Sorumluluk".

Bugün; 17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri’nden sonra depremzedelere olağanüstü özveriyle yardım etmiş gönüllü insanlarımızla çağdaş - insancıl sivil toplum kuruluşlarımız, çağdaş yerel yönetimlerimiz, dürüst bilim adamlarımız ve kimi kamu kurum ve kuruluşlarımızın dışında pek çok kurum / kuruluş ve kişi "Etik Değerler"de sınıfta kalmış durumda. Deprem Konteynerleri’nden "İlk Yardım Malzemeleri"ni çalabilecek kadar "Etik Değerler"e yabancılaşmış kişilerden söz ediyoruz burada. O zaman "Afet Yönetimi"nde "Çıkış Yolu" nedir? Ne olmalıdır?

Çıkış yolu örnekleri

"ASK" Afet Saha Araştırma Raporu"ndan Alıntılar

Mustafa Fersan (Yalova Vali Yardımcısı)

"Devlet, sivil toplum kuruluşları ile çok ciddi bir işbirliği içinde olmak, onlara destek olmak zorunda. İnsanların iyi yetişmesi lazım, olumsuz durumlar bile olumlu hale dönüşebilir. Muhakeme yeteneği, anında karar verme çok önemli, afet anında çok önemli".

Ali Kemal Yaşar (İzmit Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı)

"Herhangi bir afette, valiliğin, ordunun, Belediye’nin ve STK’ların eşit katkısı olmalı; tek başına çözüm başarı getirmez. Belediye’nin kendi birimleri içerisinde geliştirilmiş itfaiye ekipleri, elemanları var, altyapı hizmetleri, belediye yönetiminde bulunmalı. Bu tür durumlarda, STK’lara ciddi insiyatif tanınması gerektiğini düşünüyorum".

Zekeriya Savaş (Gölcük Belediye Başkan Yardımcısı)

"O günle bugün arasında çok fark var. Gölcük’ün bütün alanında zemin etüdleri yapıldı. İmar planı değiştirildi. Bundan sonraki yapılaşma izni iki kat olarak verildi. Birtakım kurallar getirildi. En azından bundan sonra yapılacak binalar sağlam olacak; yıkılmayacak. Bunun dışında itfaiye teşkilatı ve sağlık ocakları hem araç gereç hem de eleman açısından biraz daha güçlendirildi.

Belediye ve sivil toplum kuruluşlarının yardımıyla arama - kurtarma ekipleri oluştu. Bu ekiplerle, Bingöl ve Düzce depremlerinde arama kurtarma çalışmalarına katıldık. Gölcük Esnaf Odası’yla birlikte oluşturduğumuz bir kurtarma ekibi var. Sürekli olarak çalışma halindeyiz, gençler gönüllü olarak gelip çalışıyorlar. Sivil savunmayla da müşterek çalışıyoruz. İyi bir tim olduğu için herkes tarafından biliniyor".

Zekai Akay (Değirmendere Belediye Başkan Yardımcısı)

"Deprem sonrası Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün genelgeleri doğrultusunda bölgedeki bütün imar planlarının yeniden yapılanması söz konusu oldu. Bu planların, yerleşim amaçlı jeolojik planların üzerine yapılması gerekiyordu. Depremden hemen sonra harita yenilendi, jeolojik etüd hazırlandı, bu arada imar planı revizyon çalışmaları devam etti. Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nce onaylanan jeolojik etüd esas alınarak veriler imar planına işlendi ve imar planı 2000 yılının Ekim ayında onaylandı. Herhangi bir problemimiz yok bu anlamda".

Fikret Toker (Bekirpaşa Belediye Başkanı)

Deprem olduğunda Belediye zaten maddi sıkıntı da yaşıyordu. Elimizdeki teçhizatla çalışmaya başladık. En büyük engelimiz yasal mevzuat oldu. Bir afet yasa var, ama bu yasa, afet sonrasında görevlendirmeyi içeren bir yasa değil. Belediyelere hiç görev verilmediği gibi, yasada belediyelerin adı bile yok. Ankara bağlantılı Valilik başkanlığında bir kriz merkezi kuruluyor. Belediye başkanı normal vatandaş konumunda. Bu arada en büyük desteği sivil toplum örgütlerinden aldık. İzmit Kent Kurultayı, kriz merkezinin orada bir çadır kurdu ve kolaylaştırıcı görevini üstlendi.

Yaşanan deneyimlerden sonra sivil yapıları da bünyesine alan kriz merkezleri kuruldu. Ama resmi tarafı da var; valilik de bunun içerisinde, belediye olarak biz de destekliyoruz, mahallelerimizde ’mahalle afet gönüllüleri’ adı altında koordinasyonlar yapılıyor. İl sivil savunma müdürlüğü, belediyelerin sivil savunmaları, mahalle muhtarlıkları ve sivil toplum örgütleri birlikte çalışıyorlar. Ama mekan ve teçhizat yeterli değil. Çalışmaların tüm mahallere yayılması lazım. Halkı bilinçlendirme konusunda çok fazla mesafe alamadık. Gönüllüler belirli bir eğitim aldılar, ama bu yaygınlaşmalı, halka kadar inmeli. Sivil ya da resmi olmalı gibi bir ayrım yapılmamalı. Hepsinin içinde olduğu bir yapı oluşturulabilmeli. Günümüzün anlayışı bu zaten.

Sivil toplum örgütleri, belediyeler ve devletin ilgili birimleri mutlak bir ortaklık kurmalı, güçlerini birleştirmeli ve bir an önce projeler oluşturup, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinden de faydalanarak AB’deki fonlara başvurmalı. Güzel projelerle altyapının tamamlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu projeleri, sadece STK’ların ya da resmi kurumların yapması da eksik olur. Hepsinin birleştiği bir ortaklık içerisinde bu işlerin yapılması gerekiyor.’

Ruhi Kurnaz (Düzce Belediye Başkanı)

"Sivil toplum örgütleri ile yerel yönetimler el ele verdiklerinde başarılı olmamaları mümkün değil."

Afet Yönetimi Değil; "İyi Afet Yönetişimi"

"Afet"in tanımını yapmaya gerek yok. Tanımı yapılması gereken şey "Yönetim"dir. Artık geleneksel / çağdışı / ilkel "Yönetim Anlayışı"nı; bu anlayış çerçevesinde dayatılan yine çağdaşı / ilkel "Yönetici / Yönetilen" konumlandırılmasını / kopuşmasını / karşıtlığını aşmamız gerekiyor. Bugün çok iyi biliyoruz ki; bizler birbirimizi değil; ancak ve ancak ortak ilişkilerimizi yönetebiliriz; yönetmeliyiz. "Ortak ilişkilerimizi; bilinçli gönüllü, katılımcı, paylaşımcı olarak, el ve gönül birliği ile yönetebilirsek artık bu ilişki "Yönetici - Yönetilen İlişkisi" olmaktan çıkar; "İyi Yönetişim" olur.

Böylece geleneksel / çağdışı "Afet Yönetimi" yaklaşımından "İyi Afet Yönetişimi"ne evrimlenir. (*)

17 Ağustos ve 12 Kasım Depremleri’nde gönüllü vatandaşlarımızın ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın muazzam enerjisi de bu yaklaşımı bütünüyle doğrulamadı mı? Doğrulamıyor mu? Evet; Afet Öncesi’nde, Afet Sırasında ve Afet Sonrasında; birbirimizi değil, sadece insani ilişkilerimizi, sosyal ilişkilerimizi, profesyonel ilişkilerimizi ortaklaşa, gönüllü, bilgili ve bilinçli şekilde yönetmeliyiz! Onun için "Afet Yönetim"i değil; "İyi Afet Yönetişimi"

Son Söz: "İyi Afet Yönetişimi"nde "Çözüm"; yeni yasal düzenlemelerde; yeni yasalarda ve yönetmeliklerde, yeni kurumların oluşturulmasında, "Proje Eflasyonu"nda değil; bizlerde, hepimizde. Hesap soran ve hesap veren bilinçli / sorumlu / yetkelendirilmiş kentlilerde - yurttaşlarda - vatandaşlarda; bu kişilerin gönüllü olarak oluşturdukları Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) / Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) / Afetlere Karşı Sivil Koordinasyonu Destekleme Derneği" gibi sivil toplum kuruluşları bu kuruluşların yarattığı "Muazzam Sivil Enerji"den yararlanacak "yetkilendirilmiş ve yetkelendirilmiş" belediyelerde ve ilgili kamu kurumlarında.

Özcesi ve özetçesi: yeni etik anlayışımızda; "7e Paradigması"nda.

(*) 1995 yılında Amerikan Üniversiteleri’nde verdiğim seminer "From Disaster Management to Good Disaster Governance" adını taşıyordu.

Dr. Müh. Sedat Özkol


Slider Altına