ITC Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur: 'Katı atık problemini kökünden çözmenin tam zamanı!'
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin Katı Atık Projesi ihalesini kazandıktan sonra Sincan ve Mamak çöplüklerinde büyük bir değişime imza atan ve bu alanları birer "enerji parkı"na dönüştüren Invest Trading Consulting'in (ITC) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur, belediyelerin hemen hepsi için büyük sorun oluşturan "vahşi" çöp depolama alanlarının ıslahı ve dönüştürülmesi konusunda adım atmanın "tam zamanı" olduğunu söylüyor... Kötü koku, patlama riski, sera gazı emisyonu vb. sorunları kökten çözmek isteyen belediyeler için şu an şartların her anlamda uygun olduğunu kaydeden Ali Kantur, çöp gazından üretilecek elektriğe verilen teşvikin Yenilenebilir Enerji Kanunu değişikliğiyle 6.5 euro cent'ten 13.3 Dolar cent'e yükseltildiğini anımsatıyor. Böylece daha düşük maliyetlerle bu tesisleri kurabilir konuma geldiklerini belirten Kantur, "Ayrıca belediyeler bu tür yatırımların bedelini halktan alabilme imkanına da yasal olarak sahip. Dolayısıyla Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Kanunu'nun sağladığı teşvik ile beraber, abone başına aylık 2 TL gibi cüzi bir hemşehri katkısıyla bütün belediyelerimiz bu sorunu kökten çözebilecek durumdadırlar" diye konuştu.
2002 yılında Ankara Katı Atık Projesi ihalesini kazanan İsviçreli Invest Trading Consulting (ITC) firmasına daha sonraki günlerde büyük ortak olarak giren ve şirketin yönetim kurulu başkanlığı görevini üslenen Tepe Grubu eski CEO'su Ali Kantur, özellikle 1 milyon üzeri nüfusa sahip büyük belediyelerin Yenilenebilir Enerji Kanunu'nun sağladığı olanaktan yararlanma konusunda hızlı davranmaları gerektiğini söylüyor. Ankara'dan sonra Adana, Konya ve Bursa katı atık projelerini uygulamaya girişen ITC'nin Yönetim Kurulu Başkanı, bu tesislerin diğer şehirlerde de kurulmasını sağlayacak düzgün bir model ve yeterli teşvikin bulunduğunu şu sözlerle dile getiriyor: "YEK Kanunu'nun getirdiği 13,3 Dolar cent'lik alım garantisi gayet iyi bir rakam. Devlet bununla bize diyor ki; 'İnovasyon yap, teknoloji geliştir; bu rakamı çekebildiğin kadar yukarı çek. Çekemediğin kısmını da belediye (bedelini cüzi rakamlarla halka yayarak) ödesin! Böylece sistem kendi içinde devam etsin!' Bunun çevrilemez bir tarafı yok. Model iyi bir model, rakamlar yeterli düzeydedir".
Mamak ve Sincan katı atık tesislerinde 2005 yılından bu yana hayata geçirdiği bir dizi ileri teknoloji uygulamasıyla Ankara'nın kullandığı elektriğin % 2.5'ini de bu alanlarda "metan gazını yakarak" elde eder duruma gelen ITC'nin Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur, şirketin "yaptıkları" ve "yapabilecekleri" konusunda sorularımızı yanıtladı.
e-Belediye: ITC'nin şirket geçmişinden, oluşumu ve gelişiminden, işleri nasıl bir ekiple yürüttüğünden söz ederek başlayalım dilerseniz...
Ali Kantur: ITC, İsviçre menşeyli bir şirket, ama şu anda çoğunluk hisseleri Türk ortaklarda... ITC Türkiye buradaki şubemiz konumunda. Türkiye'deki bütün ihalelere ITC Türkiye olarak katılıyoruz. Ben bildiğiniz gibi Yönetim Kurulu Başkanı ve ortaklardan biriyim. Bir diğer ortağımız Erdoğan Göğen, aynı zamanda Genel Müdürümüz... Diğer Türk ortaklarımız da Çelik Döküm'deki ortaklarımız olan Niyazi Aktaş, Çetin Çelik... İsviçreli ortağımızın % 22 civarında küçük bir hissesi mevcut. Şirket bizim dahil olmamızdan önce, 2002 yılında kurulmuş. İlk işimiz de ihalesi o tarihte yapılan Ankara Katı Atık Projesi... Ankara projesinde yer teslimi 2005'te olduğuna göre, demek ki o tarihten bu yana operasyondayız. Şirketimizin formasyonu devamlı inovasyonlarla yaptığı işi daha düzgün yapmak, daha fazla çöpü yok etmek, daha az elemanla daha verimli çalışmak... Böyle bir iş yapıyorsanız, öncelikle şöyle bir niyetiniz olacak: Ben araştırma geliştirme yapacağım, şirketimi bilgi üzerine yapılandıracağım! Bu süreçte biz sadece ar-ge değil, sonuca yönelik ar-ge, yani inovasyon istiyoruz. Bununla ilgili birimimizde sürekli çalışan 20 civarında uzmanın yanında şirket dışından, dünyanın her tarafından uzman da alabiliyoruz. Almanya'dan, İngiltere'den uzmanlarımız var; bir kısmına bedel ödemişiz, bir kısmını da, 'Sendeki bilgiyi biz biraz daha işleyip, sonra o bilgiyi sana işlenmiş şekilde geri vereceğiz!' diye ikna etmişiz. Kısacası, şirketimizde en önemli ve öncelikli iş inovasyon yapmaktır. Ondan sonra muhasebe tutmak, ondan sonra tesis kurmak, ondan sonra pazarlama yapmak... Ve temel kuralımız şu: Bu inovasyonu şirket içinde tutacağız. Makineleri burada üreteceğiz, işin işletmesini kendimiz yapacağız ve asla dışarı makine satmayacağız. Çünkü çalınıyor, taklit edilmeye çalışılıyor. Ya da işletemiyorlar. Ve devamlı yenileştirme, geliştirme istiyor. O yüzden ürettiğimiz makine ve aksamı, çok isteyen olmasına karşın, satmıyoruz.
e-Belediye: Çöp depolama alanlarının ıslahı, atık geri kazanımı ve dönüştürülmesiyle ilgili kentlerimize ve belediyelere sunduğunuz olanakları özetleyebilir misiniz? Bu konuda komple çözümler sunuyorsunuz sanırım...
Ali Kantur: Evet, topluca özetleyecek olursak; bir kere bir çöp sahasının yönetimi konusundaki bilgilerimizi sunuyoruz. Gerektiği takdirde vahşi bir çöp sahasını düzgün bir çöp sahasına çevirme konusundaki yeteneklerimizi sunuyoruz. Çöpün içinden gaz çıkarıp enerji üretebiliyoruz. Çöpü ayrıştırıp içindeki organik maddeleri metan gazına (dolayısıyla elektrik enerjisine) ve komposta (gübreye) çevirebiliyoruz. Geri kalan kısımlarda bir kez daha ayrıştırma yaparak kalan geri dönüşümlü malzemeleri yakalayabiliyor, bütün bu işlemlerle çöpün % 50'sini bertaraf ediyoruz. Kalan % 50'si için de farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. Örneğin, patentine sahip olduğumuz "gazlaştırma" teknolojisini kullanarak, kalan çöpü hidrokarbonlarına parçalama ve böylelikle elde edeceğimiz (metan, hidrojen ve karbonmonoksitten oluşan) singazı yakarak yeniden elektrik enerjisi üretme imkanımız var. Çıkan kül, briket ve yol yapımında kullanılabilirken, yine işlemler sırasında çıkan karbondioksit ile ilgili olarak da başka bir projemiz var: Mamak Katı Atık Tesisleri bünyesinde oluşturduğumuz 2000 metrekarelik serada ALG yosunları üretiyoruz; onlar sayesinde karbondioksiti absorbe edip oksijene çevirirken, yosunun içinde oluşan lipitten de biyodizel elde edebileceğiz. Ve şu günlerde yeni bir projeyi devreye alıyoruz: RDF (Refuse Drive Fuel) teknolojisini kullanarak, ilk aşamada ayrıştırmış olduğumuz çöpün % 30-35'lik bir kısmını özel işlemlerden geçirip parçalayarak ve nemini alarak çimento fabrikalarına yakıt olarak vereceğiz. Bununla ilgili tesis Mamak Katı Atık Alanı'nda şu günlerde faaliyete geçmiş olacak. Yani mümkün olduğu kadar az enerji harcayarak katı atıkları yok edecek ve kendi kendini takviye edecek -'ödeyecek' diyemiyorum; çünkü % 100 ödeyemez- bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, çöpün belediyelere bir maliyeti var. Bir saha bulmak, o sahayı uygun şekilde hazırlamak, oraya gelen nesneleri gömmek, üstünü örtmek vs. hepsi ayrı birer maliyet... Bu maliyetin içinde kalmak üzere biz yok etmeyi sağlayacak tesisler oluşturuyoruz. Bununla ilgili bütün süreçlere, kimyasal, biyolojik işlemlere hakimiz. Dolayısıyla işin hangi işlemlerle yapılabileceğini dizayn edebiliyoruz. Fabrikayı ve fabrikanın içindeki makineleri dizayn ediyor, yerlerine koyup işletebiliyoruz. Jeneratör ve motoru oturup yeni baştan dizayn etmesek de onun dışında kalan bütün ayrıştırma makinelerini, her türlü birimin inşaatı da dahil olmak üzere yapma kabiliyetimiz var ve yapıyoruz. Sonunda da ortaya çıkan bu tesisi işletiyoruz.
e-Belediye: Ülkemizde belediyelerin katı atık ayrıştırma ve değerlendirme konusuna bakışlarıyla ilgili genel bir değerlendirmeniz olabilir mi?
Ali Kantur: Belediyelerimiz bu konuda doğal olarak deneyimsiz. Ama bu alandaki çalışmalar bütün dünyada böyle başlamış. Yani önce doğru dürüst bir çöp dökülecek sahanın bulunması, onun çevreye uygun ve çöp dökülebilir hale getirilmesi (deponi sahası oluşumu) gerekiyor. Çevre Bakanlığımız da belediyelere bu yönde telkinlerde bulunuyor. Avrupa'dan Çevre Bakanlığı'na danışmanlık yapan kuruluşların da aynı yönde telkinleri söz konusu... Belediyeler zaman zaman başlangıç niteliğindeki bu sahalar hakkında bize de danışıyorlar. Biz de 'Yapın!' diyoruz. Avrupa Birliği ile birtakım münasebetlere girmiş belediyeler, birinci aşama deponi sahası oluşumunu çok önemli olarak görebiliyorlar. Avrupa Birliği'nden sağlanacak belli bir kaynağa ulaşmayı da önemli görüyorlar. Evet olabilir, ama bunlar palyatif çözümler... Biz yine de başlangıç niteliğindeki bu çalışmaları yapmalarının iyi olacağını söylüyoruz. Çünkü eninde sonunda düzgün bir çöp sahası lazım. Ama bizim bu alanda getirdiğimiz uygulamalar, sanırım Türkiye için biraz önde kaldı. Geçmiş mesleki deneyimlerimiz bizi otomatikman daha ileri noktalara taşıdı. Baktık ki, çöpü belli bir sahaya toplamak marifet değil, içinden gazı çıkarmak da marifet değil; önemli olan çöpün miktarını azaltmak ve bunun için gerekli teknolojileri bulmak... Bunları bulma yolunda ilerledik. Kimisini adapte ettik, kimisini kendimiz geliştirdik. Ve şunu da unutmadık: Bizim çöpümüz, bu teknolojileri geliştiren ülkelerin çöpünden farklı, dolayısıyla oradaki teknolojileri birebir kullanma şansımız yok. Dolayısıyla bize özgü teknolojiler bulmamız da gerekiyordu. Onun peşine düştük. Yurtdışından çeşitli uzman kuruluşlar ve danışmanlık şirketleri, oluşturduğumuz tesislere gelerek incelemeler yapıyorlar. En son Alman KFW, Adana'da kurduğumuz tesislerde çekim yaptı, Dünya Bankası da daha önce Ankara Katı Atık Tesisleri'nde çekimler yapıp bütün dünyaya dağıtmıştı. Dolayısıyla onlar da burada bu konuda belli bir kabiliyet oluştuğunun farkındalar. Hatta onlar şu aşamada tüm dünyaya, 'Deponi sahanızı yapın, yanında bir ayrıştırma ünitesi olsun, ilave olarak kompost ve fermantasyon tankı (unaerobik digesting) birimleri kurun!' tavsiyesinde bulunurken, biz burada bir adım daha ilerdeyiz: RDF (Refuse Drive Fuel) denilen teknolojiyle çimento fabrikalarına yakıt üretimi gerçekleştiriyoruz ve bir süre sonra da 'gazlaştırma teknolojisiyle - ikinci kez elektrik üretimi yapacak olan' ilk tesisimizi kurmayı hedefliyoruz.
e-Belediye: Belediye çöplerinin depolanması ve değerlendirilmesinde proje üretme ve uygulama süreci nasıl işliyor? Proje sahasına uygun/doğru projenin seçimi, bununla ilgili son kararın verilmesi nasıl oluyor? Belediye yönetimiyle ortaklaşa mı belirliyorsunuz?
Ali Kantur: Ortaklaşa belirleyemiyoruz, çünkü belediye sonunda bu işi ihaleye çıkıp yaptırmak zorunda. Gerçi bizlerden, yani bu işi yapan firmalardan fikir alıyorlar önceden... Ama daha fazlasını yaptığı zaman, bu sefer ihaleye fesat karıştırmış olur. O nedenle belli bir dengenin içinde durmak lazım. Burada bizim yaklaşımımız genellikle şu: Söz konusu olan çöp ile ilgili hemen bütün teknolojileri bir şemsiye altında bulundurup seçenek olarak sunabiliyoruz. Ben bunu daha önceki işlerimde de denedim. Örneğin (TEPE Grubu) inşaat işinde... Klasik yapı bir inşaat ya da prefabrik beton veya çelik; bunun üçünü de yapabiliyorsanız, müşterinize dersiniz ki, 'Sizin işinizde şu daha uygun olur!' Müşteri de düşünür: 'Bu adam üçünü de yapıyor! Bana bunu önerdiğine göre, doğrusu bu olmalı!' Öyledir de. Çünkü ben üçüne de vakıfım, bir şey satmaya çalışmıyorum. Şimdi burada da durumumuz aynı... Müşterimiz olan belediye veya dert sahibi geldiğinde doktor olarak diyoruz ki; 'Bak kardeşim, elimizde şu, şu, şu imkanlar var! Senin çöpün de şu nitelikte, ben olsam böyle yaparım!' Ve seçenekleri sunuyoruz: Çöpü yakabiliriz, sonunda gazlaştırma da yapılabilir. Her birinin avantajları-dezavantajları vardır! Bunları baştan ortaya koyarak ilerlemeyi tercih ediyoruz. Ve bu işi sürdürülebilir tarzda götürmeyi temel ilke ediniyoruz. Bence buradaki en önemli nokta bu. Evet, teknolojilerimiz bugüne ait teknolojiler. Ama bunu söylerken korkutmak da istemiyorum. Çünkü bazen örneğin bir bilgisayarı almaya korkarsınız; 'Altı ay beklesem mi acaba? Ya daha ileri bir versiyon çıkar da kaçırırsam!!!' diye bilgisayar almadan yıllar geçirirsiniz... Bizimki öyle değil; bulacağımız teknolojiler, öncekilere eklenebilir teknolojiler olacaktır. Onun için de ne kadar erken kurulursa, bu dertten o kadar erken kurtulma imkanı olacaktır.
e-Belediye: Belediyelerin katı atık tesis projelerinin finansman problemlerinin aşılması konusunda neler söylersiniz?
Ali Kantur: Aslında bunun için Türkiye'de bugün her şey müsait. Üstelik belediyelerimiz için Yenilenebilir Enerji Kanunu'nun açtığı bir pencere söz konusu. Ve o pencere de 2015 sonuna kadar açık. 2015 sonunda kalkabilir. Geçen Aralık ayında yasalaşan Yenilenebilir Enerji Kanunu değişikliğiyle çöp gazından üretilecek enerjiye 13,3 Dolar cent'lik bir alım garantisi getirildi. Devlet bununla diyor ki bize; 'Ben sana 10 Euro gibi bir hedef koydum. Sen de inovasyon yap, teknoloji geliştir, bunu çekebildiğin kadar yukarı çek. Çekemediğin kısmını da belediye - cüzi rakamlarla halka yayarak - ödesin! Böylece sistem kendi içinde devam etsin!' Bunun çevrilemez bir tarafı yok. Model iyi bir model, rakamlar da yeterli düzeydedir. Bu belediyenin yükünün biraz azalacağı anlamına geliyor. Çünkü biz burada elektriği üreten şirket olarak 13,3 Dolar cent'ten bunu satabildiğimizde, belediyeye daha düşük bir maliyet çıkararak bunu kurabilir konuma geliyoruz. Ve biliyorsunuz Belediyeler Kanunu'na göre, bu tip bir hizmet verildiğinde belediyelerin bedelini halka yansıtabilme imkanı var. Bunu duyunca belki hepimizin tüyleri ürperiyor ama yaptığımız hesaplara göre 'halktan alınabilecek' bu para, ton başına 10 Dolar civarında bir rakamdır. - Alım garantisi 14 Dolar cent olarak çıkmış olsa, ona bile gerek kalmayacaktı. Bir aile yılda 1.5 ton çöp ürettiğine göre, tonu 10 Dolar'dan, yılda 15 Dolar... Yani ayda 1.25 Dolar. Yani ayda 2 TL... Bunu faturalamaya kalksanız, faturalama bedeli daha yüksek tutar. Onun için ya suya ekleyeceksiniz, ya da başka bir hizmet bedeline... Türkiye artık bu konuları çözecek noktaya geldi. Bu iş bence çözüldü, bitti. Bu süreçte akıllı belediyeler hızlı karar verecek, hızlı davranacak, 2015 sonuna kadar bu pencerenin içine girecek... Bu pencere içinde kim ilk gelirse servisi o alacak. Diğerleri bekleyecek... Onun için özellikle de 1 milyonun üzerindeki büyük belediyelerin çok hızlı bir şekilde bu işe girişip, bizlerle temas kurup, ona göre şartnamelerini hazırlamaları gerekiyor. Şartnamelerin doğru şekilde hazırlanması, ilgili şirketlerden mutlaka doğru spesifikasyon istenmesi de hayati önem taşıyor. Yani bakkal çakkal bu ihalelere giremeyecek. Böyle konuşunca bazen kızanlar oluyor, ama söylemem de şart: Tuvalet yaptırırken bile adama, 'Daha önce hiç olmazsa yarım tuvalet yaptın mı?!' diye soruyorsunuz da, bu kadar teknik bir işte nasıl sormazsınız? Çünkü yaptığımız iş tamamen ileri teknoloji gerektiriyor. 'Unaerobik digesting' (Havasız ortamda doğal çürüme) dediğimiz işlemde bir nesneyi bakterilerle parçalıyoruz. İçinde dört çeşit bakteri var, o var, bu var, inanılmaz detaylar var. Bakterileri öldürebilirsiniz vs... Yanma işlemlerine geçiyoruz, bu sefer rafineri teknolojileri devreye giriyor. Yani çocuk oyuncağı bir şey değil. Ama bazı ihalelere gittiğimizde katılan firmalar arasında 'ihaleden bir gün önce' kurulmuş olanları da görüyor ve hayrete düşüyoruz! Halbuki ihaleye giren firmadan, o işin hiç olmazsa belirli bir kısmını daha önce yapmış olmasını beklersiniz. Veya o belirli bir kısmı yapmaya, ortak olarak girmiş olmasını beklersiniz. Mesela ben TEPE Grubu'nda iken havaalanı yaptık. Birinci havaalanı projemizde TEPE olarak ilk defa bu işi yapıyorduk, ama yanımızda ortağımız vardı; onun bu işi daha önce yaptığına dair belgeleriyle bu işe girdik. Sadece o da değil, ihaleye giren firma olarak bizden istenen asgari şartlar da vardı. Bir defada 250 bin metrekare bina yapmış olma şartı, işletme şartı, sermaye şartı vardı, vs... Artı, 'yanında da havaalanı yapmış bir şirket olacak!' diyordu. Dolayısıyla şimdilerde katıldığımız katı atık ihalelerinde işin o denli sıkı tutulmadığını görüyoruz maalesef. Bu işi sıkı tutmayan yerel yönetimlerin çok yanlış yönlere gittiğini, zaman kaybettiğini görüyoruz. İhaleye girdiğinizde bazen de bakıyorsunuz ki, karşınızda sizin gibi bu işi bilen biri var. O zaman bir problem yok, kim daha iyi yapıyorsa o alıyor işi. Önce şartnameye bakıyoruz; bahsettiğim türden şartlar yoksa, o ihaleye girmiyoruz zaten. Boşu boşuna zaman kaybı... Ne yaparsa yapsın diyoruz...
e-Belediye: Tesislerin kurulumu öncesinde belediyelerle anlaşmalarınızı hangi şartlar çerçevesinde ve daha çok hangi işletme modellerine göre yapıyorsunuz?
Ali Kantur: Bizim aslında bir tek işletme modelimiz var. Biz tesis satmıyoruz. Uygulamalarımızı YİD (Yap-İşlet-Devret) ya da (Yap-İşlet-Devam Et) tarzında yapıyoruz. Bunun da iki sebebi var. Birincisi: Bu tesisleri işletmek hakikaten ince bir iş... Bir makineyi hazırlayıp, kurup teslim ettikten sonra, 'Vay, bu makine çalışmıyormuş!' densin istemiyoruz. Hele yeni yaptığımız bir işte bunu hiç istemiyoruz. Hani 100 tane çalışan makine olur da bir şikayet olduğunda, 'Bak kardeşim orada çalışıyor da sende niye çalışmasın?' diyebilirsiniz... Ama şu aşamada öyle değil. Birinci sebebimiz bu. İkinci sebebimiz: Devamlı bir geliştirme içinde olduğumuz için kendi işlettiğimiz bir tesiste bunları kolayca düzeltip, yenileştirip devam ettirebilme şansına sahibiz. Bir de tabii belediyelerin her zaman bunları işletecek kalitede elemanlar bulması o kadar kolay olmayabiliyor. O bakımdan da çekiniyoruz. Çünkü yaptığımız iş gerçekten tehlikeli, riskleri olan bir iş...
e-Belediye: Genelde bu sözleşmeler 49 yıllığına yapılıyor, değil mi?
Ali Kantur: Bugüne kadar konuştuklarımızın hepsi minimum 30 yıl idi... Ankara Katı Atık Tesisimiz ise 49 yıllığına idi, sonradan Belediyeler Kanunu değişikliğiyle 30 yıla indirilmiş. Aslında artık bunun tamamen özelleştirilmesi lazım. Bu alanda çalışan özel şirketler, arazisini temin edip, bununla ilgili yasal gereklilikleri de yerine getirdikten sonra özel çöplükler kurup işletebilmeli... Yani biz gerekirse gidip bir arazi alıp onun üzerinde çöplük kurup işletebilmeliyiz. Konuyla ilgili şirketlerin - endüstriyel atıklarda olduğu gibi - (devletin yatırımcı adına yapacağı istimlaktan sonra) uygun bir araziyi satın alıp, ÇED dahil her türlü izin ve prosedürlerini de tamamlayıp doğrudan belediyeye bu hizmeti vermesi mümkün. Tabii ki bu konuda etraflıca çalışılması gerekecektir. Hatta tüm ilgilileri bir araya getirecek çalıştaylarla uygulamada doğabilecek sıkıntıların önüne geçecek düzenlemelerin yapılması gerekir. Bu tarz kamu-özel sektör işbirlikleri, kamu üzerindeki bazı yükleri alırken, ortaya çıkacak daha verimli ve yenilikçi çözümler taraflara maddi-manevi kazanımlar sağlayacak, problemlerin çözümünü hızlandıracak, yenilikçilik sürecini devamlı kılacaktır.
e-Belediye: Kimi belediyelerin, atık toplama ve ayrıştırma işini gelir sağlayıcı bir faaliyet olarak bizzat yapmak istedikleri de görülüyor. Belediyeler atıklarla ilgili işlerin neresinde olmalı sizce?
Ali Kantur: Belediyeler süreci kontrol eden mekanizma olarak düşünülmeli. Az önce de konuştuğumuz gibi, bu alanın tam anlamıyla özelleşmesi mutlaka gündeme gelmesi gereken bir konu. Zaten bu süreç çöpün nakliyesiyle başlamış durumda. Belediyeler eskiden çöp nakliyesini kendileri yaparken, şimdi müteahhide veriyorlar. Bu alandan belediyenin tamamen çıkması, denetleyen ve düzenleyen tarafta bulunması lazım. Onun üstünde de Çevre Bakanlığı daha büyük regülatör olarak duracak. Belediye belki vatandaştan çöpü yok etme parası alıp buraya transfer edecek. Bunun karşılığında şirketin işini düzgün yapıp yapmadığını kontrol edecek. Çevre Bakanlığı da koyacağı kurallarla, kuracağı elektronik denetleme sistemleriyle ve elemanlarıyla tepedeki denetçi konumunda bulunacak.
e-Belediye: Türkiye'deki ilk projeniz olan Ankara Mamak ve Sincan çöp depolama alanlarında ana hatlarıyla neler yapıldığını anlatır mısınız? En özgün ve önemli özellikleri nelerdir?
Ali Kantur: Ankara tesislerimiz kapasitesi bakımından dünyanın en büyük geri dönüşüm tesisleri arasında yer alıyor. Herhangi başka bir sahaya gidip, bizim burada uyguladığımız teknolojilerin tümünü bir arada görme şansınız yok. Mamak Katı Atık Depolama Alanı bünyesindeki enerji santrali de, 22.6 MW'lık kurulu gücüyle tek saha içerisine kurulmuş benzerleri arasında dünyadaki en yüksek kapasiteli tesislerden biri... Burada yaptığımız işi en başından itibaren özetleyecek olursak; bir kere mevcut sahayı aldık, rehabilite ettik. Ve buradaki çöpün içinden gazı çekip elektrik üretmeye başladık. Böylece gazla birlikte gelen ve koku yapan nesneleri de çekmiş, dolayısıyla kokuyu da % 80-90 azaltmış olduk. İkinci yaptığımız iş: Yeni gelen çöpü ayrıştırma fabrikasına sokuyoruz. Burada içerisindeki kağıt, cam, metal veya plastik gibi geri dönüşümlü malzemeleri aldıktan sonra 'organikler' (mutfak artıkları, bitki artıkları gibi mikroorganizmalarla çözünebilir nitelikte olanlar) ve 'diğerleri' şeklinde ikiye ayırıyoruz. Bu 'diğerleri'nin içinden çimento fabrikası yakıtı olacaklar ayrılıyor. Onun içinden bir 'diğer' kısım da şu an faaliyette olmayan -ilerde devreye alacağımız- 'gazlaştırma' ünitesine gitmek üzere ayrılacak. 'Organik'leri de ikinci bir işlemden geçirip içlerinde kalan plastik, metal, pil vb. malzemeleri tam olarak ayırdıktan sonra kalan bölümünü parçalayıp suyla birlikte 12 bin tonluk dev tankların içine koyuyoruz. Burada havasız ortamda doğal çürüme sürecini hızlandırarak metan gazı ve yüksek kaliteli kompost (gübre) elde ediyoruz. Oluşan metan gazı balonlarda depolandıktan sonra jeneratör ünitelerine aktarılarak elektrik enerjisine çevriliyor. Bildiğiniz gibi, metan serbest ortamda karbondioksitten 21 kat daha zararlı bir gazdır. Dolayısıyla biz bunu kapalı ortamda oluşturarak iki çeşit fayda sağlamış oluyoruz: Hem metan gazını yakarak elektrik üretiyor, hem de o sırada metanı karbondioksite çevirerek zararını 21 kat azaltmış oluyoruz. Sonuçta, gelen çöpün yarısı bu şekilde 'metan gazının etkileri yok edilerek' bertaraf edilmiş oluyor. Az önce değinmiştim; Mamak tesislerimizde şu günlerde devreye alacağımız üçüncü bir iş, çimento fabrikalarına yakıt hazırlamak olacak. Arkasından dördüncü olarak yapacağımız iş ise, Mamak'ta şu an bir örneğini kurmuş olduğumuz 'gazlaştırma' ünitesini daha büyük ölçekte gerçekleştirmek olacak. Böylece elimizde kalan malzemenin son kısmından da singaz üretip onu yakarak ikinci defa elektrik enerjisi üretimi yapabileceğiz. Kısacası, buraya gelen çöpün tamamını yok edecek metodların hepsi burada uygulanmış olacak. Tabii aynı şeyleri Sincan ve Adana'daki tesislerimizde ve daha sonra gelecek diğer sahalarımızda da uygulayacağız.
e-Belediye: Ankara katı atık tesislerinde şu anda ne kadar elektrik üretiyorsunuz?
Ali Kantur: Sincan ve Mamak'ta toplam 27 MW kurulu güç kapasitesine sahip jeneratörlerimizle günlük 400 bin kWsaat elektrik üretiyoruz. Bu da takriben Ankara'nın kullandığı elektriğin % 2,5'ine tekabül ediyor. Bu oranın belli bir süre sonra % 4'e, % 5'e kadar çıkabileceğini hesaplıyoruz. Dolayısıyla Ankara elektriğinin % 5'ini doğal gaza bağımlı olmadan, kendi çöpünden elde etmiş olacak. Elektrik üretim sürecinde soğutma sularından, bacalardan çıkan atık ısıyı da alıp domates seramıza veriyoruz. Eldeki tüm atık ısıyı kullanmaya başladığımızda bu seralardan yüzbinlerce metrekare kurabiliriz veya buradan Mamak'ın konut ısıtmasını yapabiliriz. Ayrıca -az önce de söylemiştim- diğer bir serada da hem ALG yosunlarından biyodizel elde edeceğiz, hem de karbondioksiti oksijene çevirme imkanımız olacak.
e-Belediye: Adana, Konya ve en son aldığınız Bursa katı atık depolama alanı projeleri hakkında da bilgi alabilir miyiz? Proje içerikleri ve hangi aşamada bulundukları konusunda?
Ali Kantur: Adana Entegre Katı Atık Tesislerinde elektrik üretimine başladık. Adana tesisimiz özünde Ankara tesislerimize benziyor. (Adana'nın kapasitesi günlük 1500 ton, Ankara'nın kapasitesi ise 4 bin ton...) Ama Adana'nın bir farkı var; gelen çöpün içinde çok fazla kül olduğu için başka (ve daha gelişmiş) bir yöntemle fermantasyon (digesting) yapıyoruz. Burada kurduğumuz 'kuru digesting' sistemi yapan dünyada iki firma var. Bir tanesi biziz... Adana çöpünün özelliği nedeniyle bu şekilde bir kurulum yaptık. Ama düşündüğümüzden daha iyi neticeler verdi. Daha az yatırımla daha çok çöpü işler hale geldik, dolayısıyla önemli verimlilik artışları sağladı. Hem gaz verimini artırdı, hem yatırım verimliliği arttı ve aniden kül veya kum çıkmasına bağlı riskleri iyice azalttı. O nedenle diğer şehirlerde 'kuru digesting' sistemine sahip olmayan tesislerimizde de bunu kurmayı düşünüyoruz. Ankara'daki fermantasyon uygulamasını da bu şekle çevirerek devam ettirmeyi planlıyoruz. Tesisi kuran şirketin işletmeci olarak devam etmesi sırf bu yüzden bile çok önemli. Çünkü çöp her gün artarak geliyor ve siz de bu tesisleri geliştirerek devam ediyorsunuz. 20 yıl sonra başka bir çöpten söz ediyor olacağız. Nüfus artacak, kişi başına çöp üretimi artacak ve çöpün muhtevası değişecek. Şirketin ona göre tesislerini yeni ilavelerle güncellemesi gerekecek. Bursa Hamitler katı atık depolama alanında yaşacağımız iş, birinci etap bir çalışma olacak. Çünkü ihale kapsamlı bir ihale değildi. Sadece mevcut sahanın içindeki gazı toplayacağız ve enerji üreteceğiz. Ama Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin bir süre dönüp dolaşıp, 'Aman kurtarın bizi bu çöpten, çünkü sahamız kalmadı!' diyerek yeniden ihaleye çıkacağını ve bu defa çöpün yok edilmesini isteyeceğini düşünüyoruz. Konya'daki proje de muhteva olarak Bursa'ya benzer... Yani birinci etap tesis kurulumu. Onu da bitirmek üzereyiz. Konya'nın da ilerde ikinci, üçüncü fazları gündeme getireceğini tahmin ediyoruz.
e-Belediye: Bursa'da üretilecek elektriğin paylaşımıyla ilgili farklı bir formül söz konusu oldu galiba... Büyükşehir Belediyesi üretilecek elektrik enerjisinin % 10'unu isterken, bu payı ihalede siz % 41'e çıkarmışsınız? Neden böyle bir şey yaptınız?
Ali Kantur: Açık söyleyeyim, belediyenin ihalede yanlış bir seçim yapmasını istemediğimiz için, yanlış bir tercihin önüne geçebilmek amacıyla bunu yaptık. Geleceğe yönelik sıkıntılar yaratabilecek böyle durumları sezdiğimizde önlemeye çalışıyoruz. Ya tavsiye ediyoruz, 'Yapmayın, bu ihaleye iptal edin, şöyle şöyle sorunlar çıkar!' diyoruz ki, bunu yapan belediyeler oldu; verilmiş ihaleleri iptal ettiler. Veya 'Ne yapalım! Bir-iki yıl zarar edebiliriz, bu bizi rahatsız etmez!' diyerek Bursa'da yaptığımız gibi yapabiliyoruz. O zaman hiç olmazsa belediyenin şöyle bir opsiyonu kalıyor: İlerde çöpü gerçekten yok etme ihalesine çıktığında herhangi bir firma önünde engel oluşturamayacak pozisyonda kalıyor. Yoksa Türkiye'de bu alanda verilmiş akıl almaz ihaleler var. Örneğin ihaleyle verdiği bir işte belediye diyor ki: "Ben sana 20 yıl boyunca çöp getirmeye devam edeceğim, sen de gaz çıkartmaya devam edeceksin!" Yani, öteki belediyeler çöpü sıfırlarken, bahsettiğimiz bu belediyemiz 20 yıl boyunca oraya çöp taşımaya devam edecek! Çok acı bir anlaşma... "Olsun, benim yeterli saham var" diyor bazısı... Sahanın olması bir şey ifade etmiyor. "İşte efendim, oraya döktüm, içinden gazı da alıyorum!" diyor. Onun içinden aldığınız gaz % 30... Yüzde 70'i kaçıyor ve sera gazı etkisi yapıyor. Halbuki biz onu baştan ayıklayıp fabrikanın içine attığımızda fermantasyonla bütün gazını alabiliyoruz.
e-Belediye: Katı atıklarını değerlendirmek isteyen belediyelere işin uzmanı bir kişi ve kuruluş olarak neler tavsiye edersiniz?
Ali Kantur: Bizde bu konularda belediye başkanının bizzat bilgilenmesi çok önemli oluyor. Ne dersek diyelim, başkan sonunda kendi gözüyle görmek istiyor. Onun için şunu tavsiye ederim; dışarıda ve içeride bu alanda yapılmış tesisleri gezsin. Mutlaka bir kanaat sahibi olacaktır. Ve ondan sonra bir an önce, sadece çöpü depoya koyup ortadan kaldırmayı değil, tamamını yok etmeyi sağlayacak modeller üzerinde dursun. Ve nihayet bununla ilgili bir ihaleye çıkması gerekecektir. Yani aslında o kadar basit bir sistem ki... Havaalanlarını düşünün... Ne yaptı devlet? Ben size söyleyeyim İstanbul'da ne yaptığını... Çünkü biz yaptık o işi... İstanbul'da ihaleye çıktı. İhaleyi aldıktan sonra parayı biz bulduk, işlettik, beş yıl sonra devlete verdik. Devlete verdiğimiz şeyi "15 yıl işletmek üzere" 3 milyar Dolar'a geri aldık. Bunun sonunda Türk Hava Yolları bu kadar gelişebildi, Türkiye'ye bu kadar turist gelebildi. Devlet cebinden 'para çıkmasını' bir tarafa bırakın, para kazandı. Çünkü daha bu işi yaparken KDV ödüyoruz, personel vergisi ödüyoruz, onu ödüyoruz, bunu ödüyoruz. Bir de dışardan gelen gelirleri (Duty Free'ler vs) artırdık. Yani burada kayıp diye bir şey yok. Yapmamak kayıp. Zaten devletin en akıllı işleri bunlar; iklim yaratmak... Asıl konumuza dönecek olursak; biraz zaman alacak olsa da, aynı süreçler burada da yaşanacak. Onun için biz belediyelere şunu öneriyoruz: Öncelikle gelin, tesislerimizi gezin. Uzak bir yerde değil, Türkiye'nin tam ortasında; ulaşmak problem değil. Gelin, dokunun tesislere. Burada aklınıza ne geliyorsa sorun... Ondan sonra da bildiğiniz gibi yapın. Ülkemizde maalesef, "Yabancılar bu işleri daha iyi bilir!" şeklinde bir düşünce hep olagelmiştir: Bunu geçmişteki iş hayatımda da çok yaşadım: Prefabrik inşaat şirketlerinin daha yeni tanındığı dönemde, "Bak, biz prefabrik yapıyoruz, senin şantiyeni de kuralım!" dediğimizde, karşımızdaki "Yahu vaktim yok ki!" filan derdi önce... Sonra ertesi gün bir duyarız ki, adam o işi yaptırmaya Finlandiya'ya gitmiş! Bizde maalesef böyle! Oysa bakın, geçen sene Ankara ve Adana tesislerimizi sekiz bin kişi ziyaret etmiş, bunun neredeyse beşte biri yabancı... Fransız SUEZ bu alanda çalışan dünyadaki beş firmadan bir tanesi; dünya genelinde 250 adet çöp sahası işletiyor; "Sizinle ortak olalım, şunu yapalım, bunu yapalım, teknolojilerimizi birleştirelim!" diyerek bize geldiler. Bu alanla ilgili gerçek anlamda bilgi sahibi olduklarından, kimin ne olduğunun da farkındalar. Kendileriyle görüşmemizde teknoloji konusunda ne yaptıklarını sordum. "Teknolojiyi şu, şu firmalardan alıyoruz!" dediler. Halbuki bizim kabiliyetimiz şu: Herhangi bir saha için belediyeye gittiğimizde, o belediyenin çöp sahasının yapılmasından, üstündeki fabrikaların dizayn edilmesine ve kurulmasına, makinelerin dizaynına, üretimine ve işletilmesine kadar bütün hizmetleri tek firma olarak gerçekleştiriyoruz. Bunun sağlayacağı avantajları düşünebiliyor musunuz? Bir kere maliyet avantajımız var. İkincisi, bilginin çok hızlı şekilde ürüne dönüşmesini sağlayacak bir sistem bu. İnovasyon ile ar-ge arasındaki farkı bilirsiniz: Ar-ge yaparken arkanızda bir müteşebbis varsa o inovasyon olur. Çünkü ar-ge?yi anında ürüne çevirir. Biz de o şekilde; araştırıyor, geliştiriyor ve ertesi gün hayata geçirebiliyoruz. Bunu kardeş şirketimiz Çelik Döküm sayesinde yapıyoruz. Çelik Döküm?ün üretiminin % 80?ini ihraç ediyoruz, ihracatın % 40?ı da İsveç?e. Makine parçası ihraç ediyoruz. Dolayısıyla makine üretimi konusunda dünyadaki büyük üreticilerden biriyiz. İlk başta bir pompa problemimiz çıkmıştı mesela... Türkiye'deki çöpün karışık toplanmasından kaynaklanan bir sorundu. İçeriye giren sıvı, fanları ve Almanya'dan aldığımız özel pompaları çok kısa süre içerisinde eritiyordu. Oturduk, bunları tekrar dizayn ettik, malzemesini değiştirdik, yıllardır tıkır tıkır çalışıyor. Dolayısıyla burada verebileceğimiz en önemli mesaj, belediyelerin ve mümkünse belediye başkanının ekibini toplayıp gelerek, Mamak katı atık tesislerinde bir yarım gün geçirmesidir. Pazartesi günü Ukrayna'dan Harkov Belediyesi gelecek örneğin... 1.5 milyonluk bir şehir Ukrayna'da... Belediye başkanı daha önce ekibini göndermişti. Onun üzerine biz de gittik, ziyaret ettik. Belediye Başkanına dedim ki, "Sizin gelmeniz gerekir! Birinci şartımız bu!" Nedenini sordu. "Gelmezsen ciddi değilsindir!" dedik. Bu kadar rahatız. İşte başkan pazartesi günü geliyor. Finans bulunabilirse yapılacak. O ülkenin koşullarına göre finans bulunabilir mi, riskler nedir, bunları tartıyoruz, yoksa işin kendisini geçtik. Onlar mesela bu konuda birçok görüşme yapmışlar; Fransızı gelmiş, Almanı gelmiş, her biri bir şeyler teklif etmiş... Dolayısıyla bu konuda bilgi sahibi olduklarından, onlarla konuşmak daha kolay. Biz, bizim belediye yönetimlerimizi bu alandaki yabancı yatırımcılarla konuşmaya da teşvik ediyoruz. Gidin konuşun! Önce sorun; "Nerede tesisin var?" Ve o tesisi mutlaka gidin görün... Ondan sonra ne teklif ettiğini de öğrenin ve gelip bizim tesislerimizi görün. Kararınızı ondan sonra verirsiniz.