İTÜ Enerji Enstitüsü, Enerji Planlaması ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı ve Aydınlatma Türk Milli Komitesi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sermin Onaygil: “Aydınlatma, Bir Şehri Geceleri de Yaşatmaktır”

İTÜ Enerji Enstitüsü, Enerji Planlaması ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı ve Aydınlatma Türk Milli Komitesi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sermin Onaygil ile aydınlatma teknolojileri, aydınlatmanın boyutları, enerji verimliliği, örnek projeler, aydınlatmada belediyelerin rolü gibi konulara dair konuştuk. “Aydınlatma, şehri geceleri de yaşatma anlamına gelir” diyen Onaygil, yapılan işin kreatif bir çalışma prensibi taşıdığını şu ilginç benzetmeyle açıklıyor: “Aydınlatma ile ne göstermek istersek onu gösteririz, dolayısıyla her birimiz birer sihirbaz gibiyiz”.
Aydınlatma Türk Milli Komitesi’nin kuruluşu
“Uzun yıllar boyunca Türkiye’de aydınlatma sektörünün, aydınlatma teknolojilerinin ve aydınlatma tekniği bilim dalının ilerlemesi için çalışmalar yaptık ve 1995 yılında Aydınlatma Türk Milli Komitesi’ni kurduk. Uluslararası Aydınlatma Komisyonu 1910’larda kurulmuş bir organizasyon ve şu an yaklaşık 40 ülke üyesi var. Biz de Türkiye olarak bu komisyona 1995’ten sonra üye olduk. Aydınlatma Türk Milli Komitesi, akademik çatı altında ama özel sektörü de kapsayacak şekilde çalışıyor. Ben de komitenin kurucu üyesiyim. Bu zamana kadar hep yönetim kurullarında farklı görevlerde bulundum, şu an ise başkan yardımcılığı görevini yürütüyorum. Aynı yıllarda Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD) kuruldu. AGİD’i biz kardeş kuruluş olarak görüyor ve beraber hareket ediyoruz. Biz her ne kadar akademik bir portföy çizsek de daima özel sektörle birlikte uygulamaya yönelik projeler hazırlıyoruz. Bunların teknik altyapıları için gerekli olan kriterleri, yaptığımız araştırmalarla ortaya koyuyoruz. Kurulacak tesislerin ne kadar aydınlatmaya ihtiyacı olduğunu, görme koşulları açısından ne kadar ışığın gerektiği gibi bilgileri belirlemeye çalışıyoruz. Her disiplinde olduğu gibi bu alanda da sağlam verilere ihtiyaç var. Biz de yaptığımız çalışmalar sonucunda elde ettiğimiz verileri, Uluslararası Aydınlatma Komisyonu ile paylaşarak, sektör için gerekli olan önerilerin ve standartların geliştirilmesine katkıda bulunuyoruz. Bu öneriler önce AB’de aydınlatma standartları oluyor, kısa süre sonra da Türkiye’de geçerli hâle geliyor”.
Örnek gösterilen proje: SANTEZ
“Gelişmiş ülkelerin yaklaşımları proje bazlı maddi platformlar üzerine kuruludur. Oraya bir takım veriler sunabilmeniz için burada bir araştırma platformunuzun olması gerekir. Aydınlatma konusunda uygulamaya yönelik araştırma geliştirme çalışmaları için deneysel altyapılara, test ortamlarına ihtiyacımız var. Ancak bunlar oldukça maliyetli oldukları için kolay kurulamazlar. Bu konuda son yıllarda ekonomik krizler ve belirsizlikler yüzünden AB’nin araştırma fonları da epey kısıtlandı. Ancak bu arada biz daha aktif roller almaya başladık. Örneğin 2015 yılı Şubat ayında başladığımız ve her platformda örnek gösterdiğimiz SANTEZ projemiz var. İSBAK ile yürüttüğümüz, sanayi destekli SANTEZ projesi ile şehir içi yol aydınlatmalarındagörülebilirlik ihtiyacını tam olarak karşılayan aydınlatma seviyelerinin araştırılmasını ve otomasyon stratejilerinin geliştirilmesini amaçlıyoruz. Bu proje sadece Türkiye için değil aynı zamanda dünya için de önemli bir çalışma olacaktır. Çünkü bu alanda yapılan araştırmalar oldukça kısıtlı. Elde ettiğimiz veriler uluslararası platformlarda da değerlendirilip, öneri ve standartlar hâline gelebilecek. SANTEZ projesi kapsamında İTÜ Ayazağa Kampüsü içerisinde 200 m’lik bir test yolumuz var ve deneylere başladık. Yol üzerinde 8 tane aydınlatma direği var. Bu direklerin üstünde de 4 farklı armatür bulunuyor. 2 tanesi sıcak ve soğuk renklerde LED’li, 2 tanesi de 2006’dan sonra Türkiye’de kullanımı zorunlu hâle getirilen yüksek basınçlı sodyum buharlı lambalı. Direklerin boyları 8 ila 12 m arasında; 1’er m’lik aralıklarla değiştirilebiliyor. Direklerin yola olan uzantıları, konsol boyları da farklılaştırılabiliyor. Proje kapsamındaki bütün parametreler şehir içindeki farklı karakterlerdeki yollar baz alınarak oluşturuldu ve ona göre teste tabi tutuluyorlar. Örneğin evinizin bulunduğu ara sokakla bir ring toplama yolu arasında farklar vardır. Dolayısıyla farklı seviyelerdeki aydınlatmaları yaratarak, onları farklı ışık kaynaklarıyla, örneğin LED’lerle test ediyoruz. Buradaki araştırmalarımız, yol aydınlatmasında ya da yaya yolu aydınlatmasında görme koşullarından, görsel ve güvenlik koşullarından ödün vermeksizin, gerekli koşulların nasıl yaratılabileceği ve bunların nasıl daha az enerji harcanarak enerji verimli olabileceği yönünde. Tabii en temel amacımız, en doğru görme koşullarının nasıl yaratılacağıdır”.
Aydınlatmada iki kritik kavram: Verimlilik ve tasarruf
“Aydınlatma sektöründe ‘verimlilik’ ve ‘tasarruf’ çok kritik öneme sahip iki kavram olarak karşımıza çıkıyor. Tasarruf kavramını verimlilik içinde yorumlayabiliriz, ama biz tasarruf derken lambaları söndürmeyi kastetmiyoruz. Biz amaca uygun, güvenlik koşullarını sağlayan yeterli seviyedeki aydınlatmayı, daha az enerji tüketerek sağlamayı kastediyoruz. Örneğin boşu boşuna havayı, gereksiz alanları aydınlatmak istemiyoruz.
Bu bağlamda proje tasarımının da çok önemli bir konu olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Uygulayıcıların önüne bir yol planı geldiğinde, örneğin o yolda ağaçların olabileceği dikkate alınamayabiliyor.
Yollarda ‘aydınlatma kalite kriterleri’ dediğimizde; ‘nerelerde aydınlatma şarttır? Hangi seviyede aydınlatılacak? Aydınlık-karanlık farklılıkları ne olacak?” gibi kriterlerin çok iyi planlanması ve uygulanması gerekiyor. Aslında her yer aydınlatılsa iyi olur ama özellikle kavşaklar, yol ayrımları, trafik levhaları gibi gözükmesi gereken yerlerin, önem derecesine göre mutlaka uygun seviyelerde aydınlatılması zorunludur. Bu bağlamda da doğru uygulamaların yapılması gerekir. Direk yükseklikleri, direklerin konsolları, açıları hepsi aslında projecilikte o yolun genişliğine, yapısına göre değerlendirilmelidir. Hatta ışığın yansıması bile hesaplanıp ona göre hareket edilmelidir.
Aydınlatma konusundaki gelişmeler uzun yıllara dayanan çalışmaların sonucudur. Bizler armatürlerin sadece aydınlatılacak yere ışık vermesi ve verimli olması için çok çalıştık. O çalışmalar sonucunda geliştirilen yüksek basınçlı sodyum buharlı lambalı armatürler, hâlen bugünün teknolojisi LED’lerle yarışabilen, rekabet edebilen ürünlerdir.
Türkiye’de ise bu konudaki dönüm noktası, TEDAŞ’la birlikte yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde 2006 yılında çıkarılan şartnameler olmuştur. Bizim 2006 yılında yaptığımız bu çalışmalar, AB’nin 2015 hedefleri içinde olan çalışmalardı. Dolayısıyla örnek gösterilen bir ülke olduk.
Aşırı aydınlatma ne kadar doğru?
“Yol aydınlatmasında işin en önemli kısımlarından birini “veri toplama” konusu oluşturuyor. Burada yoldan geçen araç sayısı, araç hızları, farklı kullanıcıların olup olmadığı gibi parametreler söz konusu. Yaptığımız bu araştırmada bu verilere ulaşmak için de ortak çalışmalar yürütüyoruz. Diğer yandan, gereklilikler belirlenirken yerli üreticilerimizi de kollamamız ama bir taraftan da kriterlerimizi korumamız gerekiyor. Bu nedenle kriterleri sağlayacak ürünlerin üretilmesine teknik destek vermemiz gerekiyor. Üreticilerimizin de teknik ve uygulama esaslarını çok iyi takip etmeleri ve kendilerini yetiştirmeleri şart.
Belediyelerimizin de sorumluluk alanlarındaki aydınlatma konusunda daha bilinçli olması gerekiyor. Örneğin İstanbul’da Nişantaşı parıl parıl parlar, aşırı aydınlıktır, ama bu çok da doğru değildir. Gidip ölçtüğümüzde oradaki aydınlatmaların olması gerekenin çok üzerinde olduğunu görüyoruz. Bir yeri fazla aydınlattığınızda onun hemen yanı başındaki daha az aydınlatılmış bir sokağa geçtiğinizde başta görme koşulları açısından olmak üzere çeşitli sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Çünkü gözün bir adaptasyon süresi vardır. Bu nedenle aşırı aydınlatılan bir alandan, aslında görme koşulları açısından yeterli seviyelerin yaratıldığı daha düşük aydınlatmalara geçildiğinde sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Elbette enerjide dışa bağımlı bir ülke olarak, enerji israfını önlemek ilk amacımız olmalıdır”.
LED teknolojisinin dikkat çeken gelişimi
“2010 yılından itibaren LED’lerin gündeme gelmeye başlaması, yerli üreticileri de harekete geçirdi ve LED’li aydınlatma armatürleri üretimi hız kazandı. LED’in özelliklerinin, gerekliliklerinin ortaya konması gündeme geldiğinde ise şartnamelerin yenilenmesi gerekti. İlk başlarda elimizde yazılacak güvenilir bilgiler yoktu. Ancak daha sonra 2011-2012 yıllarında bir takım raporlar hazırladık, gelişmeleri takip ettik. Yaptığımız bu çalışmalar sonucunda belki de çok yanlış olabilecek uygulamaların önüne geçmiş olduk. Çünkü bu konu serbest bırakılmış olsaydı maalesef uygulamalar çöplük de olabilirdi.
LED gerçekten çok hızlı gelişen bir teknoloji. Dolayısıyla bugün artık aydınlatma sektörüne ticari olarak da yön veriyor. LED teknolojilerinin gelişmesiyle, eskiden aydınlatma sektörüne pek dâhil olmayan elektrik-elektronik mühendisleri şimdi bu alana girmiş durumdalar. Hatta artık aydınlatma alanında makine mühendislerine de yer var. Çünkü LED teknolojileri ısınma-sıcaklık kontrolü konusunu da gündeme getiriyor. Gerçekleştirilen birbirini takip eden çalışmaların sonucunda LED’li Yol Aydınlatmaları için hazırlanan şartnamenin en son güncellenmesi Mart 2015’te yayınlandı. Böylece yerli üreticilerin önlerini görmelerini sağlayacak bir yapı oluşturuldu.
Diğer bir konu da uygulama talimatlarının belirlenmesi konusu idi. Yani bu işten sorumlu dağıtım şirketlerinin projeleri nasıl geliştirecekleri, satın almaları nasıl yapacakları, armatürleri nasıl seçecekleri ve kontrollerin nasıl yapılacağı gibi konuların düzenlenmesi gerekiyordu. Bu konuda bir süre önce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan bir talimatname örneği var. Uygulanacak usul ve esaslara ilişkin yeni revizyonları içeriyor. Bu revizyonlara göre Ocak 2016’dan itibaren, yeni yapılacak genel aydınlatma projelerinde LED armatürler kullanılmaya başlanacaktı. Ancak uygulama tarihi, Ocak 2018 olarak ertelendi. Belediyeler de sorumlulukları dâhilindeki genel aydınlatma kapsamlı projelerinin yapımında ya da mevcutların yenilenmesi işlerinde LED kullanmaya başlayacaklar. Aslında yol aydınlatmaları bütünüyle belediyelerin sorumluluğunda değil ama zaman zaman sorumluluklarda değişimler de olabiliyor. Şehir aydınlatması aynı zamanda bir kamu hizmetidir ve belediye hizmetlerinin bir parçası konumundadır. Öte yandan belediyelerin bu işleri takip edebilecekleri birimler kurması ve dağıtım şirketleriyle birlikte çalışmaları gerekiyor.
LED’e dönüşümde örnek projeler
“Yol aydınlatmalarında LED’e dönüşüm kapsamında, çoğu Ankara’da olmak üzere 5-6 pilot proje yapıldı. Biz bu projelerde, ‘Önce mevcut durumu ölçeceğiz. Proje tamamlandıktan sonra da ölçüm yaparak ne olduğunu ortaya koyacağız’ dedik. Elimizde bu raporlar var. Karayolları zaten bunları ihale şartlarına koyuyor. Belediyeler de kendi yenileme çalışmalarında ya da var olan durum fizibilitelerini çıkartmak amaçlı bu tarz pilot projeler yaptırabilirler. Kendileri teknik ekiplerini çok iyi kurup bizlerden eğitim de alabilirler. Çünkü ölçüm olanaklarımız ve alt yapımız iyi. Gerekli ölçüm aletlerine, ölçüm tekniklerine, görüntüleme sistemlerine sahibiz. Yani tüm bu çalışmalar yapılabilecek çalışmalardır ama öncelikle mantık gelişmeli, gereklilik duyulmalı.
Bu çalışmalar yolların aydınlatılması için geçerlidir; tarihi ve diğer binalar, genel alanlar için de ayrıca aydınlatmalar yapılabilir. Ancak şehirler dinamik yapılardır; hele ki İstanbul. İstanbul gibi büyük bir şehir, bölge bölge değerlendirilip çalışılabilir. Her şeyden önce şehrin bir aydınlatma master planının olması gerekiyor. Bu konular aslında yıllardır konuşulmakta ve özellikle Tarihi Yarımada için çalışmalar yapılmaktadır. Çünkü aydınlatmanın turizm, ticaret gibi açılardan da çok fazla artıları vardır.
Aydınlatmada belediyeler için kritik 3 temel boyut
“Aydınlatma, şehri geceleri de yaşatma anlamına gelir. Aydınlatma ile ne göstermek istersek onu gösteririz, dolayısıyla her birimiz birer sihirbaz gibiyiz Olduğundan yanlış da gösterebiliriz, olduğundan çok daha güzel de gösterebiliriz. Burada ne isteğimiz çok önemlidir. Bu konuda elimizde bir takım imkânlar var.
Bu arada bir de kriminal suçların engellenmesi konusu var. Örneğin parklar karanlık olursa orası bir suç bölgesi olabilir, dolayısıyla bu gibi alanların gece de yaşanabilir hâle gelmesi gerekir. Örneğin EPDK kararıyla 2010’dan beri uygulanmak istenen bir çalışma vardı: Bütün aydınlatmalar gece 12’den sonra %50, 2’den sonra da %100 söndürülsün. Böyle bir genel uygulama tanımı da gerçekleştiremezsiniz. Bu da yanlış çünkü her proje kendi içinde değerlendirilmek zorundadır. Yeni düzenlemelere göre yeni yapılacak projelerde ‘loşlaştıma’ yani ‘azaltıp-çoğaltma’ özelliği olan armatürler kullanılabiliyor. Benim az önce bahsettiğim SANTEZ Projesinde de ‘loşlaştırma’ uygulamasını yollar için geliştiriyoruz. Herhangi bir yol aydınlatmasını yüzde yüz kapattığımız zaman belki maddi hasarlı belki de ölümcül bir kazaya sebep olacağız. O zaman neyin tasarrufu söz konusu olabilir ki.
Diğer taraftan aydınlatmada bir de işin dekoratiftarafı var. Şehrin dinamik yapısını ortaya çıkaracak güzel bir aydınlatma sistemi oluşturulabilir. Şu tartışılabilir: illa ki renkli ışıklar mı olmalı; maviler kırmızılar tartışılabilir. Örneğin o binanın yapısı kendi içinde toprak tonlarını içeriyorsa sarı ışık, binanın yapısı metalse beyaz ışık kullanılabilir. Bina gündüz nasıl görünüyorsa gece de aynı şekilde görünmesi istenebilir. Renk ayrımlarıyla, aydınlık düzeyi ayrımlarıyla çok estetik uygulamalarla derinlikler kazandırılabilir. Bunlar gerçekten uzmanlık alanlarıdır. Bir dönem “bütün camiler aydınlatılsın” gibi bir yaklaşım vardı. Ama gidip de her cami için aynı ışığı, aynı projektörü kullanırsanız iyi bir sonuç elde edemezsiniz. Aydınlanmış noktalar ilk etapta insanın hoşuna gidebiliyor ama daha iyisi de yapılabilir.
Kamu binaları, enerji verimliliği çalışmalarında iyi birer örnek olabilir. Bunlar 1980’lerde Amerika’da başlamış, daha sonra AB’ye yayılmış çalışmalardır. Japonya iyi bir örnektir. Binalar, tüketilen enerjinin %35’inden fazlasının sorumlusu. Kamuda, birim fiyata dayalı projecilik mantığıyla hayata geçirilmiş tasarruf potansiyeli yüksek pek çok bina var ve bunlar ‘yüksek enerji tüketimimizi şu kadar indirdik’ diyerek örnek olabilirler. Bu yüzden dünyada enerji verimliliği konusu her daim kamu binaları üzerinde hareket alanı bulmuştur. Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü aracılığı ile yürüttüğü bir çalışmanın varlığından haberdarız. Bir takım etüt çalışmaları yapıldı. İhale kanununda bazı eksiklikler var. Proje yaparken, öncesine bakacaksınız, ona göre uygulayacaksınız ve sonrasında yaptığınız bu verimlilik çalışmalarıyla proje kendini geri ödeyecek. Bu geri ödemeler 2-3 yılı da alabilir ama 5-7 yıla kadar da uzayabilir. Kamu İhale Kanunları’nda bu konular hemen al-sat mantığında olduğu için uzun sürelere pek müsaade edilmiyor. Bu nedenle gerekli değişimler yapılmaya çalışarak süreç yönetilmeye çalışılıyor. diğer yandan, belediyeler kendi bütçeleri olduğundan çok güzel örnekler olabilirler. Bizim Kadıköy Belediyesi için yaptığımız bir aydınlatma analiz çalışması var. Etüdünü yaptık, uygulayabilirsiniz dedik. Etüt çalışmaları ile mevcut durumun ortaya konulması amaçlanıyor. Çünkü geçmişinizi bilmezseniz geleceğinizi planlayamazsınız. Bizim bütün derdimiz bir veri bankamızın olmaması. Bir de paylaşılmaması durumu var ki o da ayrı bir sorun. Veri bazen zaten olmadığı için paylaşılmıyor bazen de paylaşılmak istenmediği için paylaşılmıyor. Benim beklentim şu: Yapılan tüm çalışmaların sonuca gitmesi; projelerin yarım kalmaması. Siz kendi binanızda iyi uygulamalar yaptınız diyelim, bunun diğer binalar için de örnek teşkil etmesini sağlamalısınız. Ne kadar yaygınlaştığı konusu çok kritik. Belediyenin kendi disiplini içerisinde bir kültür oluşması gerekiyor. Zira bunu yapan kazanır. Bu tür uygulamaların bir tane binada ya da üç binada yapılması değil, bütün binalar için uygulanması gerekiyor.
Özet olarak belediyecilik açısından baktığınızda 3 adım var. Birincisi teknik konular olan yol aydınlatmaları, tünel aydınlatmaları, altgeçit aydınlatmaları. İkincisi biraz daha dekoratif, şehri yaşatan master planlar, belirli merkezlerin aydınlatılması, dış aydınlatmalar. Üçüncüsü de iç aydınlatmalar diye adlandırdığımız kendi binalarımızın ve daha sonra örnek olabileceğiniz binaların aydınlatması. Şu an binalara iskân verilirken, enerji performans etiketlemesi denilen bir sistem işliyor. Binalara artık kimlik belgeleri veriliyor. Bunlar bizim söylediğimiz tüm bu çalışmaların yüzeysel değil de derinlemesine yapılmasının sağlanması amacıyla hayata geçirilen uygulamalar. Bunları 3 boyuta indirgeyerek, bu konularda gerekli teknik personeli barındırarak, gerekli veri alışverişi ve iletişimini sağlayarak, gerekli yerlerden eğitim çalışmalarının alınması sağlanarak ve örnek projeler değerlendirilerek çalışmalar yapılabilir. Bir taraftan da kanunla birlikte bunların zorunlu hâle getirilmesi, sorumluların tanımlanması gerekiyor. Bu şekilde ciddi ilerlemeler elde edilebileceğini düşünüyorum. Bir taraftan da kanuni düzenlemeler yapılarak, işlerin ve amaçların tanımlanması ve zorunlu hale getirilmesi de önemli bir konudur. Çünkü böyle yapmazsanız da iş yürümüyor”.
Belediyeler nezdinde enerji verimliliğinin önemi
“Belediyeler pek tabi kendi tüketim miktarlarını düşürmeyi amaçlarlar. Sektörde pek çok gelişme yaşanıyor. Örneğin performans kriteri dediğimiz bir olgu söz konusu. Diyelim ki siz bir armatür imalatçısı bile olsanız, bir ihalede yer almak istediğinizde kilometre yada metrekare başına harcanan enerji miktarı gibi bir performans kriteri ile projelerde yer alıyorsunuz. Bir belediye de kendi sistemini ölçtürerek olması gereken değerin dışında farklı bir değer çıktığını görüyorsa “demek ki bir yanlışlık var” diyerek yeni çözümleri gündeme getirebilir. Ama tabi burada çok kolay çalışmalardan bahsetmiyoruz. Projecilik tabanlı çalışmalardan bahsediyoruz ve bunlar uzmanlık gerektiren çalışmalardır. Türkiye’de enerji verimliği çalışmaları, Enerji Verimliliği Kanunu’nun Mayıs 2007’de kabulünden sonra bir motivasyon kazandı. O tarihten sonra çıkarılan yönetmelikler ve çeşitli revizyonlarla iyi örneklerin oluşmaya başladığını, iç ve dış kaynaklı desteklerle pek çok projenin gündeme geldiğini görüyoruz. Özellikle enerjide dışa bağımlılığımızın yüksek olduğu dikkate alınırsa, enerjide verimlilik ve tasarruf konusunda ne kadar adım atarsak o kadar yararlı olacağı da açıktır. Bilhassa da elektrik enerjisi tüketen sistemlerden bahsediyoruz. Elektrik enerjisinin temin edilmesinde, arzında da büyük problemler yaşıyoruz. Dolayısıyla ne kadar hızlı bir şekilde verimliliği sağlarsak o kadar fayda elde ederiz”.
İyi aydınlatmaya örnek yerler
“Aydınlatma ve enerji verimliliği konularında ‘iyi proje’ örneklerini Kuzey Avrupa ülkelerinde görebiliriz. Maddi açıdan olanaklarının fazla, nüfuslarının az olması, heterojen değil de homojen bir kültür yapısının olması gibi nedenlerden dolayı oralarda daha kolay yol alınmıştır. Yine Fransa’nın Lyon kenti dış aydınlatma olarak çok güzel aydınlatılmış bir şehirdir, hatta “Işık şehri” olarak kabul edilir. Ama baktığınızda çok küçük bir şehirdir. Biz bu örnekleri İstanbul gibi büyük bir şehirde bölgesel olarak yapabiliriz.
Enerji verimliliği bağlamında ‘Her ülke enerji yoğunluğunu azaltacak’ deniliyor. Enerji yoğunluğunu azaltmak demek gayri safi milli hasılanızı artırmak demektir. Bunu da katma değeri yüksek işler yaparak artırabilirsiniz. Böyle olunca bizim ülkemizin 6-7 milyon nüfuslu Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerle karşılaştırılması bana biraz haksızlık gibi geliyor. Ama öbür taraftan da, tamam biz 75-76 milyonuz, ama 92 milyonluk nüfusuyla Almanya var. Bizden 3 kat daha fazla enerji harcıyor ama GSMH’ye baktığımızda biz 1 alıyorsak o 5 alıyor. Biz, kağıt üzerinde neler olması gerektiği konusunda bir program yapma kabiliyetine sahibiz. Ama onun uygulanması noktasında işi sahiden çok sıkı tutmak gerekiyor.
Enerji verimliliği kimsenin karşı çıkamayacağı bir konu ama en zor uygulanabilen konulardan biri. Çünkü çok fazla disiplini, uzmanlığı içerisinde barındırıyor. Ben mesela teknik konuşuyorum; bunun bir de fizibilitesi var, finansı var, sosyal boyutu var. En çok da insan, kullanıcı boyutu var. Bunlar gibi çok değişik platformlarda değerlendirme yapılmak zorunda olunduğu için, enerji verimliliği konusu çok zor bir konu. Büyük bir organizasyon gerektiriyor. Ülkemizde de ortak çalışma disiplinin ne kadar az gelişmiş olduğunu maalesef hepimiz biliyoruz. İlk önce bunu kırmamız gerekiyor. Kuralları da çok iyi koymamız gerekiyor. Bazen de başta dezavantaj olanlar avantaj olabiliyorlar. Az önce anlattığım 2006’da yaptığımız değişim-dönüşüm AB’nin 2015’teki hedefiydi. Burada “peki onlar neden yapamamışlar?” sorusu sorulabilir. Çünkü onlarda özel sektör çok bilinçli ve çok işin içindeydi ve kendi yatırımları işin içinde olduğu için bunu kırdırtmadılar. Biz de ise kuralları daha rahat koyabiliyoruz. Bu anlamda yerli üretimi de iyi yönlendirdiğimiz takdirde süreç iyi bir şekilde ilerliyor. Yani söküğü dikmek zordur da yeni bir şeye yönlendirmek daha kolaydır. Bunların da avantajlarından yararlanmaya çalışıyoruz. Avrupa’da da, Amerika’da da yanlış LED aydınlatma uygulamaları vardı. 2012-2013 döneminde LED’li yol aydınlatması konusunda hazırladığımız raporda bu uygulamalardan da bahsedilmişti. Olması gerekeni biz söylüyoruz ve yaptığımız projeleri ölçerek uluslararası arenada sergiliyoruz. Ülke olarak doğru projeler üretmek ve enerjimizi verimli kullanmak zorundayız”.