Çöpüne Sahip Çık Vakfı Genel Müdürü Emrah Bilge: “Doğru tüketim ve doğru şekilde ayrıştırma konusunda davranış dönüşümü yaratıyoruz”
Çöpüne Sahip Çık Vakfı, 2015 yılından bu yana çöpün azaltılması ve kaynağında doğru şekilde ayrıştırılması konusunda davranış dönüşümü sağlayarak, daha temiz bir çevrenin oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla faaliyet gösteriyor. Bu konuda iletişim, araştırma, model oluşturma gibi çalışmalarla beraber kamuyla işbirliği projeleri geliştiren Vakfın Genel Müdürü Emrah Bilge ile insanların bildikleri ancak davranışa dökmedikleri “çöp” konusunu konuştuk…
“Geri dönüşüm ve ayrıştırma konusunda yeterince iyi noktada değiliz”
Çöpüne Sahip Çık Vakfı, 2015 yılında Murat Vargı tarafından kuruldu. Misyonu; Türkiye’de çöp konusunda farkındalık ve davranış dönüşümleri yaratmak. Türkiye’de çöp ve atıkla ilgili en büyük sorunumuz, çöp kendimizden uzak olduğu sürece çöp yokmuş gibi davranmak. Evimizi, yakın çevremizi temiz tutuyoruz ancak evin dışına çıktığımızda, doğaya gittiğimizde o mekanları çok sahiplenemediğimiz için temiz tutmuyoruz. İkinci olarak ise geri dönüşüm ve ayrıştırma konusunda yeterince iyi noktada değiliz. Türkiye’de geri dönüşüme gönderilen atıklar yüzde 10 civarında ve bu çok düşük bir rakam. Dolayısıyla bunu artırmaya yönelik davranışı değiştirmek, insanlarda hem farkındalık yaratmak hem de o farkındalığı günlük hayatımıza nasıl yansıtacağımız gibi bir takım çalışmalar yapmak Vakfın çabaları arasında. Bu kapsamda da 4 ana başlığımız var ve bu 4 ana başlıktan birincisi iletişim. İnsanlara, mesajlarımızı, bilgiyi doğru ulaştırmak çok kritik. İkincisi, araştırmalar, bilgi ve veri üretmek. Çünkü araştırma yapmadan, veriyi almadan ve sahadaki nedenleri bilmeden çözüm üretemiyorsunuz. Bu bağlamda Türkiye’de anketli araştırmalar yapıyoruz. Üçüncü olarak örnek projeler gerçekleştirip hayata geçiriyoruz. Dördüncü olarak ise, kamuyla işbirliği içinde olarak, farkındalık çalışmalarımızı kamuyla birlikte gerçekleştiriyoruz.
“İnsanlar bildiklerini davranışa yansıtmıyorlar”
Geçtiğimiz aylarda bir araştırma gerçekleştirdik ve Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilmiş bir araştırma oldu. Atık ve geri dönüşüm konusunda herkes bir şey söylüyor ve geldiğimiz noktada “yere çöp atmak kötü bir şeydir” demek çok anlamsız durumda. Çünkü bunu herkes biliyor. Bizim derdimiz bunu bilme noktasında değil, hayata geçirme noktasında başlıyor. Bunun için Türkiye’de bir araştırma yapılması gerektiği başta beri konuşuluyordu. Web üzerinden küçük anketler yapıyorduk ancak onların etkisi sınırlı kalıyordu. Bu nedenle tüm Türkiye’yi kapsayan bilimsel temelli metadolojik bir araştırma gerçekleştirdik. Araştırmanın sonuçları bize aslında az çok deneyimsel olarak bildiğimiz şeyleri gösterdi. Bu sonuçları biliyorsunuz madem niye yaptınız diyorsanız da bunları artık veriye dayandırdığımız için çok önemli. Şimdi çok net bir şekilde Türkiye’de durum budur diyebiliyoruz. Sürpriz sonuçlar da ortaya çıktı. Belli noktalarda beklentimizden daha iyi yerde olduğumuzu belli noktalarda ise daha kötü olduğumuzu gördük. Araştırma bize bir resim çizdi. Sonuçları özetlemek gerekirse; Türkiye’de insanların bilgi sorunu yok ancak bildiklerini davranışa yansıtmıyorlar. “Türkiye’de çöp sorunu var mıdır” diye soru soruyoruz, çok büyük oranda “evet” deniyor. “Bu sorunu tanımlar mısınız” dediğimizde tabım şurada takılıp kalıyor: “Eğer belediye benim kapımdan çöpümü alıyorsa yoktur”. Asıl sorun burada başlıyor aslında. Belediye sizin kapınızdan o çöpü alıyor ama nereye götürüyor, nasıl ayrıştırıyor, siz onu kaynakta ayrıştırmadığınız ve belediyeye karışık verdiğiniz için aslında çöp sorununu daha da büyütmüş mü oluyorsunuz? Tüm bunlarla ilgilenmiyoruz malesef. İlgilendiğimiz şey şu; evim temiz, sokağım temiz, kapımdan da çöpüm alınıyorsa sorun yoktur. O çöp doğada depolama alanına götürülmüş, ayrıştırılmamış ya da ben farkında olmadan sorumsuzca tüketmişim, çok fazla çöp üretmişim gibi konuların hiç önemi yok. O nedenle bunlara eğilmek gerekiyor. Biz Vakıf olarak “çöpünü çöpe at” mottomuzu çok ciddi bir şekilde genişletiyoruz. Çöpünü çöpe atmaktan önce en önemlisi az çöp üretmek. Türkiye’de 80 milyon insan bunulunuyor ve bu 80 milyonun yarısı günde 10 adet kağıt bardak kullansa günde 400 milyon ediyor. Korkunç bir sayıdan bahsediyoruz.
İşte bütün bunlar “Ben birey olarak ne yapabilirim” sorusunun cevabı olarak toplumun önüne konmalı. Yapmaya çalıştığımız bu. “Ben ne yapabilirim, benim gücüm yetmez, çöp kutusu konmadığı için ben çöpümü yere atıyorum, belediye toplasın, vergi veriyorum” vs. bunlar hep bahanelerimiz. Biz de bu durumda topluma diyoruz ki, bunların hiçbiri geçerli değil, her birey kendi hayatından, kendi davranışından ve kendi atık alışkanlıklarından sorumlu. Bu araştırma sonuçlarından da yanlış ve değişmesi gerekli gördüğümüz herşeyle ilgili çalışmaya devam ediyoruz.
“Ayrıştırma kaynakta yapılmalı”
Türkiye’de kamu tarafından atık yönetimi konusunda yapılan çalışmalar eskiye göre çok daha iyi. Biz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın atık yönetim birimleriyle yoğun bir şekilde temas halindeyiz. Aynı zamanda “Sıfır Atık” projesinin paydaşıyız. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yıllardır yavaş yavaş geliştirdiği sistemi uygulamaya çalışıyor. Bu sistem birçok yerde gayet iyi durumda. Şu anda mevzuata göre yerel yönetimler sizin atığınızı ayrı ayrı toplamakla mükellef. Bunu bazı belediyeler yapıyor bazı belediyeler olanakları yetmediği için yapamıyor. Ama biz şunu görüyoruz ki; belediye ne kadar etkin ayrıştırma yaparsa yapsın, istediği kadar geri dönüşüm kutusu koysun ben eğer evimde ya da iş yerimde yani kaynakta çöpümü ayrıştırmıyorsam belediyenin yapacağı hiçbir şey kalmıyor. Dolayısıyla kamu tarafında ileriye doğru gidiş var ve çalışmalarımız da bunu ortaya koyuyor zaten. Sıfır Atık projesi kapsamında birçok şey daha iyiye gidiyor ama geri dönüşüm yüzdemiz atmıyor. Çünkü vatandaş olarak geri dönüşümden çok fazla haberdar değilim ya da gündemime almıyorum, evimde çöpü ayrıştırmıyorum, karışık atıyorum. Ayrıştırma tesisi olan belediyeler var ancak bunun etkinliği çok tartışılır. Oraya yılda binlerce ton çöp bırakıyorsunuz, orada bir ekip ya da sistem o çöplerin içerisinden geri dönüştürülebilir olanları ayıklamaya ve onları geri dönüşüme göndermeye çalışıyor. O kadar mantıksız ki, önce karıştırıp sonra ayrıştırmaya çalışıyoruz. Halbu ki başta ayrı atılsa sorun olmayacak. İnsanlara bunu anlatmaya çalışıyoruz. Nasıl olsa birileri benim adıma yapar yaklaşımı var. Bunun çok zor bir şey olduğunu düşünmeden “belediye yapar” diyoruz. Örneğin, İstanbul’dan bahsediyoruz ve 16 milyon insan yaşıyor. Bu 16 milyon insanı çöpünü ayrıştırmak büyük bir iş.
“Vatandaş hassasiyet göstermedikçe belediyelerin yaklaşımları sınırlı kalıyor”
Türkiye birçok Avrupa şehrinden daha temiz aslında ancak bu mutlu olunacak bir şey değil. Çünkü o temizliğin vatandaşın hassasiyetinden değil belediyenin ekstra çalışmasından kaynaklı. Belediye kendisine ayrılan 3 liralık temizlik bütçesini 5 lira olarak gerçekleştirip o temizliği sağlıyor. Halbuki bizim vatandaş olarak o temizliği sağlamamız gerekiyor. Japonya’ya gittiğinizde belediyenin sokakta çöp topladığını görmüyorsunuz. İsviçre’ye gittiğiniz zaman insanların kapılarından 10 kere çöp alındığını görmüyorsunuz. Ancak burada maalesef belediye her gün 18:00-20:00 arasında çöpünü çıkar diyor biz istediğimiz saatte çıkarıyoruz ve belediye o kapıdan 5 kee kamyon geçirmek zorunda kalıyor. 5 kere kamyon geçirmek demek, 5 kere karbon etkisi oluşturmak, 5 kere benzin yakmak,5 kere iş gücü harcamak demek. Ve bunların hepsi vergilerimizle yapılıyor. Belediye normalde çalıştıracağının 10 katı kadar çalıştırmak zorunda kalıyor ve başka yere harcayacağı iş gücünü ve kaynağı atık yönetimine harcıyor. Türkiye’de yerel yönetimlerin atık yönetimine ayırdıkları pay her zaman bütçelerinin en büyük payı. Belediyeler, park yapması, altyapı yapması, sosyal tesis yapması gereken parayla çöp topluyor. Belediyelerde atık yönetimi bölümleri gerçekten çok özveriyle çalışıyor. Fakat aynı özveriyi ve hassasiyeti vatandaştan da bekliyoruz. Vatandaş hassas olmadığı sürece belediye ne kadar uğraşırsa uğraşsın bu sorunu çözemeyiz.
“Tek kullanımlık ürünlerden uzaklaştığımızda çöpten uzaklaşıyoruz”
İnsanların bu hassasiyet kazanması ise eğitim ve farkındalıkla mümkün olacak. Bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Örneğin; Kocaeli’nin Körfez ilçesinde gerçekleştirdiğimiz “Çöpüme Sahip Çıkıyorum” eğitimi var. 300 çocuğa 13 etkinlikten oluşan ve bir sömestr süren bie ğitim projesi oluşturduk. Ayrıştırmanın önemini gösteren görerek öğrenmeye dayalı bir eğitim programı. 8 yaş üzeri çocuklar için “Çöpü Sıfırla” oyunuz var. Çocuklar bu konuda çok umut verici çünkü açıklar, önyargısızlar ve öğrendiklerini hayata geçirme konusunda heyecanlılar. Fakat yetişkinliğe geçerken yetişkinleri örnek alıp bu davranışları kaybediyorlar. O nedenle yetişkinlerin hem kendi sorumluluklarını hem de çocuklarına karşı srumluluklarını ele almaları gerek. Onun için de birebir iletişim kampanyaları yapıyoruz. Her yıl bir kampanyamız oluyor. Geçtiğimiz yıl çöpü çöpe atmanın önemi üzerine bir kampanyamız oldu. Bu yıl da tek kullanımlık ürünler üzerine söylemlerimizi gerçekleştirdik. Tek kullanımlık ürünlerden uzaklaştığımız oranda çöpten uzaklaşıyoruz. İş sadece çöpünü çöpe atmakla bitmiyor. Daha az, daha doğru tüketmek ve ayrıştırmayı yapmak gerekiyor. Öğrendikçe hassaslaşıyorsunuz. O nedenle öğrenmek ve araştırmak gerekiyor.
“Farkındalık yaratma konusunda belediyelerle projeler yapıyoruz”
2017-2018 yılını kapsayan dönemde Üsküdar Belediyesi ile bir proje gerçekleştirdik. Üsküdar’da atık yönetimi konusunda bir mahallede ciddi bir problem vardı. Belediye, bütün atıklarla başedebildiğini ama o mahalle ile başedemediğini belirtti. Önce mahallede bir anket yaptık ve verilere dayalı olarak bir takım görseller ile farkındalık çalışmaları gerçekleştirdik. Mahalle sakinlerini belediyede ağırladık ve Perran Kutman’ın da katılımıyla konu üzerine konuşmalar gerçekleştirdik. Daha sonra sokaktan belediye başkanı ve Perran Kutman üzeri açık bir arabayla geçti ve basın etkinliği gerçekleştirildi. Bu proje ile mahalede zamansız çöp çıkarma oranı yüzde 80 azaldı. Dolayısıyla duyarsızız ama umutsuz değiliz. Küçük dürtmelerle küçük pencereler açarak insanları yönlendirebiliyoruz. Altındağ Belediyesi ile çocuk ve gençlere yönelik etkinliğimiz oldu ve orada da iyi sonuçlar elde ettik. Bunlar dışında çeşitli belediyeler ile temasımız var. Bu temaslarda ilçe belediyelerinin çok umut verdiğini ve atık yönetimini çok profesyonelce yönettiklerini gözlemleyebiliyoruz. Vatandaşın katılımını çözemedikleri zamanlarda da biz rol alıp vatandaşı nasıl bu duruma katabiliriz diye konuşuyoruz. Sivil toplum olarak bizim görevimiz kamunun görevini alıp onların yerine yapmak değil, kamunun görevini kolaylaştırmak ve desteklemek.
“Toplumun geri dönüşüme katılması gerekiyor”
Doğrusal ekonomide, doğadan kaynağı alıyorsunuz bununla bir takım ticari ürünler üretiyorsunuz o ticari ürünlerden gelen atıkları da tekrar doğaya bırakıyorsunuz. Dolayısıyla iki ucu açık, doğadan al atık haline getir, yine doğaya bırak felsefesi işliyor. Sanayi devriminden önceden beri dünyada ekonominin işleyiş şekli buydu. Çünkü insanoğlu kaynak bitmez zannediyordu. Ama artık o kaynağın yavaş yavaş tükendiğini anladık ve döngüsel ekonomi diye bir model ortaya çıktı. Döngüsel ekonomide de; kaynağı doğadan alıyorsunuz bununla bir şey üretiyorsunuz ve bunu ürettikten sonra atık olarak ortaya çıkan şeyi ayrıştırarak tekrar hammadde olarak kullanıyorsunuz. Dolayısıyla bu modelin idealinde bir süre sonra doğadan hiçbir şey almanıza gerek kalmıyor. Attığınız herşey zaten hammadde olarak üretime dönüyor. Bunun iki güzel özelliği var; birincisi doğal kaynakları tüketmiyorsunuz, ikincisi çevreyi kirletmiyorsunuz. Hatta üçüncüsü de ekonomik olarak daha düşük maliyetlerde çalışıyorsunuz çünkü hammaddeyi çıkartmak için büyük paralar harcamıyorsunuz. Bu ideal bir şey ancak dünyada bunu hayata geçirmiş bir ekonomi yok. Ama İsveç buna yakın işleyen bir ekonomi ve Japonya da belli konularda bu modeli işliyor. İsveç şu anda kendi atıklarını tümünü geri dönüştürdüğü için atık ithal ediyor. O yüzden belli bir noktada atık ithal etmek kötü bir şey değil. Çünkü o atıklar geri dönüşebiliyor. OECD ülkeleri geri dönüşüm konusunda başarılı ülkeler. Bizde bir OECD ülkesiyiz ama bu ülkeler içerisinde geri dönüşümde en alt sıradayız. OECD ülkeleri yüzde 30 civarı geri dönüşüm yapıyorlar. Türkiye’de bu oran yüzde 10. Arada yüzde 20 fark var. Hükümetin 2023 hedeflerinde bu oranı yüzde 35’e çıkarmak yer alıyor. Bu 4 yılda çok iyi çalışmamız ve bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor ki bu oranı yüzde 35 olmasa bile yüzde 20’lere çıkarabilelim. Türkiye’de kamu tarafı bu konuyu çok ciddiye alıyor ve bir ivme yakalanmış durumda. O ivmeye toplumun da bir şekilde katılması gerekiyor.
“Attığımız herşeyin bir faydası, kullanımı olabilir”
Bize sürekli sorulan bir soru var: “Çöp toplama etkinliği yapıyor musunuz?” çöp toplama etkinliği çok az yapıyoruz ve bunu yapmamızın sebebi de orayı temizlemek değil, insanların gözünü açmak. Bu etkinliklerde özellikle kalabalık zamanları tercih ediyoruz ve insanların arasına girip onları bu konuda rahatsız ederek farkındalık kazanmalarını istiyotuz. Yaklaşımımız şu değil; “sorumsuz vatandaş kirletsin, istediği gibi yaşamaya devam etsin, sorumlu olanlar temizlesin”. İnsanlarda her sorununun birilerinin gelip çözmesi gibi bir alışkanlık var ve bunun yıkılması gerekiyor. 80 milyonun hepsinin, “ben birinci olarak sorumluyum, burası benim ülkem, burayı temiz tutmak benim görevim” dediği gün bütün sorunlar ortadan kalkacak. Bugünden başlayıp bunu yapmak zorundayız. Tüm yaptığımız çalışmalar buna odaklanıyor. İnsanlara sürekli olarak şu mesajı veriyoruz; şikayet etmeyin, vatandaş olarak sorumluluğu üzerinize alın, tek kullanımlık ürünlerden uzak durun, daha az çöp üretin, azaltın, atmak istediğiniz şeyler yeniden kullanılıyor mu diye bakın ve doğru yere atın. Çöp diye bir şey yok aslında. Attığımız herşeyin bir faydası, bir yerde kullanımı olabilir. Çöpüne Sahip Çık Vakfı olarak yaptığımız herşey hem model oluşturmak hem de sorumluluğu hatırlatmak üzerine ve mesajımız bu şekilde devam edecek.