Header Reklam
Header Reklam

'İnşaat kalitesi tek sorumlu olamaz'

22 Nisan 2024
'İnşaat kalitesi tek sorumlu olamaz'

Cüneyt Tecer’i, endüstriyel mutfaklarda havalandırma ve filtrasyon konusunda uzmanlığı, sayısız seminerleri ve yayınlarıyla tanıyoruz. Ama onunla ilgili yaygın olarak bilinmeyen iki yönü var; biri İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümünden mezun oluşu ve mezuniyetinin ardından eğitimini aldığı mesleğini icra etmeye duyduğu heves, ikincisi ise mizacını betimleyen “bilgiye aşık, araştırmacı, sorgulayan, sorunlara çözüm odaklı yaklaşım getirmeyi seven” özellikleri…

İşte bu özellikleri ile Cüneyt Tecer, 2023 yılının 6 Şubatı’nda yaşanan deprem felaketini, hem jeofizik mühendisi kimliği ile hem sorgulayan ve duyarsızlığa isyan eden kişiliği ile değerlendirdi, yorumladı…

Türkiye’nin deprem riski uzun yıllardır bilinen bir gerçek

Türkiye, büyük bölümü ile deprem riski yüksek bir coğrafyada bulunuyor. “Deprem değil, deprem bölgesi için uygun olmayan yapılar öldürüyor” bilgisini sayısız örneklerle kanıtlamış olmamıza rağmen, halen her deprem sonrası yüksek oranlarda yapı hasarı ve sonucunda yine yüksek oranlarda can kaybı ile karşı karşıya kalıyoruz. Her deprem sonrası can kayıplarına neden olan yapı hasarlarının nedenleri hakkında oluşan sorulara, çeşitli platformda yanıt bulunmaya çalışıyoruz. Birçok platformda birçok akademisyen ve konusunda uzman kişiler son derece detaylı ve akademik bir şekilde konuyu aktarmaya ve açıklamaya çalışıyor. Her meslek grubu oluşan bu sorulara kendi perspektifinden bakarak açıklık getirmeye çabalıyor. Ama bu açıklamaların bütününe baktığımızda herkes bir başka detaya odaklanırken konunun gerçekçi, net ve bütüncül bir fotoğrafı çekilemiyor.

1989 yılında bitirme tezim, Japonya’nın aktif deprem bölgesi olan İzu Yarım Adası’nda “depremi önceden belirleyebilme” üzerine yapılan akademik bir çalışmanın değerlendirmesiydi. O günden bugüne depremi önceden belirleme konusunda izleme, hız, iletişim vb. teknolojiler dışında fazla bir ilerleme olmadı. İşin doğası gereği depremi önceden belirlemenin yakın ve orta vadede mümkün olduğunu da düşünmüyorum. Hocam Demir Kolçak, tez savunmamda “Ülkemiz deprem bölgesi, ne yapacağız?” sorusunu yöneltmişti. Cevabım; “Doğru projeler ile sağlam binalar yapacağız” olmuştu. Her zemine deprem dirençli binaların yapılabileceğini söylemiştim, ancak yüksek maliyetli olacaksa yapılmamasının tercih edilebileceğini o yıllarda düşünememiştim.

Depremin ne zaman olacağını önceden bilmek kanunsuzluğa zaman mı kazandıracak?

1999 Gölcük depreminin ardından gazeteciler Hocalarımıza “depremi önceden bilebilmenin mümkün olup olmadığını” sormuşlardı. Yanıt, tabii ki mümkün olmadığı yönündeydi. Şunu hissettim; “Siz depremi saat, gün olarak söyleyin, biz o an dışarıda olalım, ama kanunsuz, projesiz, bilimi, insan hayatını hiçe sayarak yine uygun olmayan yapılar yapmaya devam edelim” demek istiyorlardı sanki.

“Depremde bina neden yıkılır?” sorusuna “yeni yapılan binaların yıkılmaması lazım” yanıtlarının ne denli havada kaldıklarını görmek gerekiyor.

İnşaat kalitesi tek sorumlu olamaz

Depremde yapıların yıkılmasının sebeplerinden inşaat kalitesi en çok konuşulan konudur. İnşaatlarda kullanılan betonun kalitesi, kullanılan demirlerin sayısı, kalınlığı vb. tabi ki çok önemlidir. Hatta bu konu çok kolay anlaşılabilir. Türkiye, malzeme bilgisi, uygulama ve tecrübe açısından dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. Malzeme ve uygulama kötü ise depremde gelecek ilk ivme ile yapı zarar görür ya da yıkılır. Yani depremde yapıya zarar veren ilk unsur ivmedir. Kaliteli, uygun malzeme, proje ve doğru uygulama ile bu zararın önüne geçilebilir. Malzeme kalitesi ve uygulama hakkında uzmanlar, kütüphanelerce kitap yazabilirler. Ülkemizde inşaat mühendisliği oldukça üst düzeydedir ve inşaat mühendisliği alt dalları bu konuyu rahatlıkla çözebilir. İnşaat mühendislerimiz mühendislik hesaplamaları konusunda da oldukça tecrübelidir. Burada önemli olan inşaat kalitesi düşükse deprem dalgasının ivmesi ile yapının zarar görebileceğinin bilinmesidir. Öyleyse bu yapılar depremde sadece inşaat kalitesi düşük olduğu için mi zarar görüyor? Hayır! İnşaat kalitesi tek başına sebep olamaz!

Zemin sıvılaşması, deprem sırasında zeminin dayanıklılığını kaybederek katı yerine sıvı gibi davranmasıdır. Sıvılaşma ile zemin, yapıların temelini destekleme özelliğini kaybeder. Bu durumda yapılar devrilebilir, kayabilir ya da yan yatabilir. Bu sorun zemin etüdü ile tespit edilebilir ve çözüm üretilebilir. Günümüzde çözüm için birçok teknik geliştirilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken, zemin etüdünü hangi meslek grubunun yaptığıdır. Jeofizik ve jeoloji mühendisleri ile geoteknik mühendislerinin beraber çalışması gereklidir ve bu olmazsa olmaz bir şarttır.

Rezonans ise hiç dikkate alınmayan ve maalesef depremde yapıların zarar görmesine sebep olduğu sanki gizlenen bir unsurdur. Her zeminin farklı hâkim periyodu vardır ve değişmez. Aynı şekilde yapının da yüksekliğine ve rijitliğine bağlı olarak ayrı periyodu vardır. Zemin ve yapının periyodunun birbirinden farklı olması gerekir. İki periyod aynı olursa birbirini sönümlemez ve büyütür. Zemin periyodu değişmeyeceğine göre yapının projesi tasarlanırken zemin periyodu dikkate alınmalıdır.

İnşaat yapılacak zeminin hâkim periyodunu jeofizik mühendisi ölçer ve hesaplar. İnşası yapılacak yapının bu zemine uygun bir şekilde projelendirilmesi gerekmektedir.

Deprem dalgaları zemin ortamında yayılırken zeminler sahip oldukları özelliklere bağlı olarak farklı frekans ve genlikleri içerir ve farklı davranışlar gösterir. Bu davranışlara bağlı olarak çeşitli hasar türleri oluşturur. Zeminlerin farklı özellikleri önceden tespit edilerek zeminlerin deprem esnasında nasıl davranabilecekleri belirlenebilmektedir. Deprem dalgaları zeminde yayılırlarken birçok titreşim frekansları içerir. Zeminlerin davranışlarını saptamada en önemli faktörlerden biri zeminin deprem sarsıntısında hâkim titreşim frekansı veya hâkim periyodudur. Deprem hasar türlerinden önemli biri olan rezonans hasar türü zemin hâkim periyodu ile bina yükseklik veya kat adetleri arasında oluşan rezonans ilişkisi bilinen bir gerçektir. Zemin hâkim periyodu değiştirilemez, fakat bina yüksekliği veya kat adedi ve diğer özellikleri değiştirilebilir. Bu bakımdan, yapılacak bir binanın tüm özellikleri inşaat mühendisleri tarafından saptanır. İnşaat proje tasarımında deprem zemin hâkim periyoduna bağlı bina kat adedinin veya bina yüksekliğinin önceden belirlenmesi rezonans hasarlarının en aza indirgenmesi bakımından hem hayati hem ekonomik önem arz etmektedir.”

2023 Maraş depreminde bardak dahi kırılmayan züccaciye dükkanını hatırlayınız. Bu yapının inşaat kalitesi olması gerektiği gibiydi ve ayrıca rezonansa da girmemişti.

Özetle;

  • Kesinlikle zemin hâkim periyodu hesaplanmalıdır.
  • Zemin hâkim periyodunu jeofizik mühendisi ölçer ve hesaplar.
  • Yapının projesi zemin hâkim periyoduna göre yapılmalıdır.
  • Yüksek yapı güvensiz, alçak yapı güvenli yaklaşımı yanlıştır.
  • Yapı yüksekliği zemin hâkim periyoduna göre belirlenir.
  • Yapı yüksekliği dışında rijitliği de etkilidir ve inşaat mühendisi hesaplar.
  • Zemin etüdünde jeofizik, jeoloji ve geoteknik mühendislerinin imzası istenmelidir.

Zemin büyütmesi bir zeminin gelen dalganın genliğini artırması durumudur. Zemin büyütmesi yüksekse deprem dalgasının hissedilme oranı bu zeminde yüksek olacaktır. Sağlam bir zeminde ilerleyen deprem dalgası yapılara zarar vermeyebilir ancak kötü bir zemine geçtiğinde deprem dalgası büyüyerek yapılara zarar verebilmektedir.

Burada önemli olan yapıların iki ayrı zemine oturabileceği ihtimalidir ve Collesium buna bir örnektir.

Mühendislik disiplinlerinin işbirliği şart!

Şimdiye kadar olabildiğince yalın olarak depremde yapıların neden zarar gördüğünü aktardım. Zeminin mikro ölçekte etüdünün yapılması gerekmektedir. Zemin büyütmesi jeofizik yöntemler ile hesaplanabilir. Zemin büyütmesinden oluşabilecek riske karşı yine jeoloji, jeofizik ve geoteknik mühendislerinin beraber çalışması gerekmektedir. Ancak bu oldukça zor, zira dilleri ve yaklaşımları oldukça farklıdır. Bu sorunun önüne geçmek için geoteknik mühendisliği geliştirilmiştir. Geoteknik mühendisliği, yer bilimleri ile inşaat mühendisliği arasında köprüdür. Bu meslek gruplarının bir arada çalışması da sorun olabilmektedir.

İnşaat kalitesinin doğru olduğunu varsayarsak bunun dışında ne yapmalıyız?

İvme, zemin sıvılaşması, rezonans ve zemin büyütmesi risklerini minimize etmek için zemin etüdünde Jeoloji, jeofizik ve geoteknik mühendislerinin imzasını istemeliyiz.

Bu yöntem sadece yeni yapılar için değil aynı zamanda güçlendirme uygulanacak yapılar için de geçerlidir. Yapı inşaat kalitesi olarak çok iyi durumda olabilir ancak rezonansa girebilir. Ya da yapıya güçlendirme yapılır, ancak rezonans hesaba katılmaz. Dolayısıyla yapılı binaların da bu açıdan sorgulanması gerekmektedir.

Şimdilerde nasıl Japonya örnek gösteriliyor ise doğru adımlar ile ülkemiz de örnek gösterilebilecektir.

Yapıları satın alan bizlerin, satıcılardan yapıların bu kriterlere uygunluk belgelemelerini talep etmemiz halinde tabandan başlayarak bu sorun zamanla çözülecektir. İş akışı gözü kapalı bir şeklide alışkanlık haline gelecektir.

Belediyelerin büyük bir çoğunluğunda bu meslek gruplarının kadrosunun olmadığını da belirtmek isterim. Belki de biz talep edersek belediye başkanları seçim vaatlerinde bu kadrolara yer açmanın sözünü de vereceklerdir.

Son olarak içinde jeofizik olan zemin etüdü maliyetinin, toplam inşaat maliyetine etkisinin gözle görülmeyecek kadar ufak, ancak deprem dirençli yapılar oluşturmamızda etkisinin ise hayati öneminin çok büyük olduğunu belirtmek isterim. İnşaat sektörünün jeofizik bilimini neden dışladığının da sorgulanması gerektiğinin altını çiziyorum.



Slider Altına