Gezi..!
Değerli okurlarımız, bir yandan dergimizi hazırlarken bir yandan da tüm Türkiye gibi Gezi Parkı olaylarını izliyoruz.
Kent bilinci ve sosyal yaşama dair önemli farkındalıkların gündeme geldiği bu günlerde, artık pek çok şey eskisi gibi olmayacak. Kentliler, kentlerine daha çok sahip çıkacaklar. Yöneticiler kente dair alacakları önemli kararlarda, kent halkının ne istediğine daha çok dikkat edecek...
Tüm bu yaşananların toplumsal hayatımız üzerindeki etkilerini önümüzdeki günlerde daha çok konuşuyor olacağız. Ancak umarım ki hepimiz üstümüze düşen sorumlulukları, özeleştiriyi ve fedakarlığı sağduyu içerisinde yerine getirebiliriz…
Öte yandan olayları anlayabilmek adına etrafta pek çok yorum yapılırken ben de sizlerle Grubumuz dergilerinden Termodinamik Dergisi editörü değerli arkadaşım Oya Bakır’ın kendi sayfasında kaleme aldığı yazısını özetle paylaşmak istiyorum. Özellikle de yöneticilerimizin dikkatine sunuyorum…
Bir şehrin üzerinde irade ve hak sahibi kimlerdir?
-Entropi ve anarşi üzerine-
Büyük çoğunluğunuzun benden çok daha iyi bildiği gibi mücadele edilmesi mümkün olmayan entropi, esasında bir anarşi eğilimidir. Mühendisler ve fizikçiler gibi bazı grupların dışında kalanların çoğu, evrenin bir düzen arayışında olduğunu zannedebilir. Oysa evrendeki her şey, düzensizliğe meyillidir. Denge, istisnai bir andır, gelir geçer. Tıpkı siz bıkıp usanmadan evinizi, masanızın üstünü toplarsınız ama o toplamak için harcadığınız zamandan daha azında yeniden dağılmayı başarır.
Entropinin sosyolojik boyutu, insanın yoğun baskı altında uzun süre kalamayacağı ve otoriter baskının sosyolojik patlamalara sebep olacağına işaret eder. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir. Siyasi iktidarlar, ekonomik sistemin güçlenerek devamlılığını sağlamak adına “yapıcı yıkımlar”a (creative destruction) başvururlar. Schumpeter’in “yapıcı yıkım” kavramı, kâr’ın bir çığ modeli ile üretimi için ürünlerin, üretim sistemlerinin, yapıların, her şeyin yıkılıp yıkılıp yeniden yapılmasını ifade eder. Yazılımlar, elektronik iletişim oyuncaklarının bir öncekini tamamen öldüren gelişim hızına bir bakın.
Schumpeter, kapitalizmi ayakta tutan temel yapıları bir bir yıkan şeyin, kapitalizmin ekonomik başarısı olduğunu da söyler. Yani sistemin başarı ile sürdürülebilirliği için yapılanların kendini yiyip bitiren bir etkisi de var. Ekonomik olarak kazanılan başarının sosyal alanda kayıplara neden olması, sistemin defosudur. Toplumsal hakların rant adına gözetilmemesi, sosyal stresi artırır. Sosyal patlama, nedenlerinin pek bilincinde olunmayan bir öfke nöbetine, bir toplumsal gerginlik boşalmasına benzetilebilir.
İçinde bulunduğumuz günlerde yaşadıklarımız, İstanbul Gezi Parkı’ndaki on-on beş ağacın sökülmesine gösterilen tepki ile izah edilemez. Şehir sakinlerinin şehrin mekânlarına erişim, onu işgal ve kullanma hakkı vardır. Henri Lefebvre buna “şehir hakkı” diyor. Lefebvre vatandaş (citoyen) ile şehir sakini (citadin) arasında bir ayrım olduğuna dikkat çekerek, şehri mesken edinenlerin, vatandaş olmaktan kaynaklanan yasal ve ulusal statülerine bağlı olmaksızın “şehir hakkı”na sahip olduğunu da söyler. Yani şehrin ziyaretçilerinin bile bu hakka sahip olduğunu…
Son kitabı Asi Şehirler olan David Harvey, Almanya’da yayımlanan Der Spiegel dergisinin elektronik versiyonu olan Spiegel Online’daki söyleşisinde; “Kentleşme, sermaye fazlasının üst sınıf için şehirler inşa etmesi doğrultusunda akıtmak için bir kanal. Bu, şehirlerin yaklaşık olarak ne olduğunun yanı sıra kimin orada yaşayabileceğini ve kimin yaşayamayacağını yakın zamanda tanımlamış etkili bir süreç. Ve şehirlerdeki yaşam kalitesini insanlar yerine sermayenin şartlarına bağlı olarak belirliyor… New York ve Londra’daki işgal hareketlerinin özelleştirilmiş parkları teslim aldıklarında ispat ettikleri üzere, merkezi meydanların kamuya ait olduğu gerçeği, kent hakkı bakımından önemli” diyor.
Önümüzdeki sayıda görüşmek dileğiyle…