İklim Krizi, Türkiye’yi Vurdu
Türkiye 2021 yılını küresel iklim krizinin etkilerini şiddetli şekilde yaşayarak geçiriyor ne yazık ki… Karadeniz Bölgemizden peş peşe gelen sel ve heyelan haberleri yetmezmiş gibi bir de ardı arkası kesilmeyen orman yangınları ile ülke olarak bir hayli zor ve sıkıntılı zamanlar yaşadık. Akdeniz ve Ege Bölgelerimizde günlerce etkili olan yangınlarda oluşan tahribat bir hayli büyük. Bu sayımızda, orman yangınlarını, sebeplerini, sonuçlarını, tekrar ormanlaştırma faaliyetlerini konunun yetkili ağızlarından dinledik…
Ağaçlandırma çalışmalarının süreci
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, verdiği bir röportajda şu bilgileri aktarıyor: “Vatandaşlarımızı, ağaçlarımızı, ormanlarda yaşayan canlılıarı, mikroorganizmaları, likenleri kaybettik ve çok üzgünüz. Yanan bölgelerde yeniden ağaçlandırma yapılabilmesi için izlenen bazı prosedürler bulunuyor. Öncelikle yanan alanların soğuması lazım. Daha sonra ne kadar alan kaybı olduğu, kaç bin hektar alanın küle döndüğü belirlenecek. Biz ülke olarak bu kadar büyük bir yangını daha evvel yaşamamıştık. Şu anda büyüklüğü ile ilgili tahminimiz bile yok... Soğuduktan sonra arazi gezilip özelliklerine bakılacak ve planlama yapılacak. Daha sonra yanmış olan ağaçlar çıkarılacak ki bu aylar hatta yıllar bile alabilir. Daha sonra tohum potansiyeli olan bölgeler doğal sürecinde ağaçlanması için bırakılacak. Ama doğal olarak ağaçlanması mümkün olmayan ya da çok zor olan bölgelerde Orman Genel Müdürlüğü harekete geçecek ve ağaçlandırma çalışmaları yapılacak. Yanan alanların büyüklüğü dikkate alındığında parti parti yeniden ağaçlandırılabilir diye düşünüyoruz. Bu da ilk verimli çalışmaların en erken 1,5 yıl alacağını gösteriyor. Bu arada çok önemli başka bir konu var: O kadar büyük bir alan yandı ki bizim fidanlıklarımızda bu kadar alanı ağaçlandırmak üzere yeterli sayıda fidan olduğunu zannetmiyoruz. Önümüzdeki bir ya da birkaç yıl fidan üretimi de gerekecektir diye düşünüyorum. Fidanlar dikildikten sonra da üç yıl boyunca dikilen fidanlar izlenerek sağlıklı büyümeleri sağlanacak. Biz yılda iki kez sahaları dolaşıp gerekli kontrolleri yapıyoruz. Ölmüş ya da ölme riski olan fidanlar varsa yeniden dikimini ya da bakımını yapıyoruz.
“Kızılçam” doğru bir tercih mi?
Açıklık getirilmesi gereken bir başka konu daha var: Kızılçam, son yıllarda epeyce karalandı ama bu konuda bir bilgi kirliliği olduğunu düşünüyoruz. Kızılçamların yerine zeytin dikilsin deniyor ama unutmayalım; zeytin ormanı olmaz, zeytin bahçesi olur… Orman, tamamen farklı bir yapıdır. Ceviz gibi, badem gibi bazı meyve veren ağaçlar orman içinde olabiliyor ama bunlar kesinlikle tarım amaçlı kullanılamaz. Yani ormanı süremezsiniz, gübreleyip ilaçlayamazsınız, insanların ormanda dolaşmaması gerekiyor. Ormanın kendi ekosistemi vardır ve oradaki canlılar tamamen kendi doğal hallerine bırakılmalıdır. O canlılar insanlarla birlikte yaşamak istemiyorlar zaten ki yaşamaları da mümkün değil, çünkü ormanın o ıssız, sessiz ve tamamen kendi doğal düzenine ihtiyacı var. O arazilere zirai fayda yaratacak ağaçlar dikmek; devletin bu iş için kullanabileceği çok sayıda arazi varken çok anlamlı değil. Bilimsel olarak da bunu kabul etmiyoruz. Kızılçam binlerce yıldır Anadolu’da yaşıyor. Elbette kızılçam ormanlarında yaşayan tüm canlılar da evrimini o ağaca, o doğaya göre geçiriyor. Bu nedenle orman profesörlerimiz kızılçamdan vazgeçmenin doğru olmadığını belirtiyorlar. Ama şunu yapabiliriz, ağaçları çeşitlendirebilir, farklı türleri artırabiliriz. Şu anda bu yapılıyor.”
Bir ormanın eski haline dönmesi sürecini hızlandırabilir miyiz?
“Kabul etmemiz gerekiyor ki artık başka bir döneme geçtik. Bir tarafta kuraklık, bir yanda selleri görüyoruz. Maalesef iklim değişikliği sebebiyle bundan sonraki mevsimleri daha da zor geçireceğiz. Bir kere Türkiye artık eskisi kadar yağış almayacak. Toprak çok kuru olursa, yıpranırsa, su da sağlayamazsak, önceden ‘Orman, 100 yılda eski haline gelebilir’ diyebilirken bugün onu bile söyleyemiyoruz maalesef…”
Görüldüğü üzere yanan alanların tekrar toparlanabilmesi için gerekli süreç ve gelecek için beklenen tablo pek de iç açıcı görünmüyor.
Konuyla ilgili bir başka açıklama da Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Öğr. Üyesi Canan Acar’dan geldi.
“Yangından geri kalan bölgeler daha fazla ısınıyor”
Doç. Dr. Öğr. Üyesi Canan Acar, orman yangınlarının gezegeni ısıtan karbondioksit ve diğer sera gazlarını yaydığını ve ormanların yanmasının ısınma ve soğuma üzerinde karmaşık etkileri olan kurum ve aerosoller gibi kirleticileri de atmosfere yaydığının altını çizdi. Acar, “Ek olarak, yangınlar nedeniyle ormanlık bölgelerin renginin yeşilden daha koyu renklere dönmesi de yangından sonra geride kalan bölgede tutulan ısı miktarını artırır. Albedo etkisi denen bu faktör açık renkli bölgelerin koyu renkli bölgelere nazaran güneşten gelen enerjiyi daha fazla yansıtması, yani daha serin olmasının nedenidir. Ağaçlar aynı zamanda serinletici olduklarından yanmaları geride kalan bölgelerin daha fazla ısınması anlamına gelir. Ortalama küresel sıcaklıkların artmasının önde gelen nedeni fosil yakıtların yakılması. Bu ısınma, yangın mevsimini uzatıyor, ormanları kurutuyor. Bu nedenle orman yangınları daha geniş alanlara daha hızlı yayılıyor ve bu yangınlar da ısınmayı hızlandırıyor. Yani ısınmanın sonuçlarının daha fazla ısınmaya yol açtığı bir kısır döngü görüyoruz” şeklinde konuştu.
“Daha uzun yazlar yangın riskini artırıyor”
Özellikle son zamanlarda çıkan yangınların sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ekosisteme zarar verdiğini belirten Doç. Dr. Canan Acar, yangınların biyoçeşitlilik kaybı, sağlığa zararları, sera gazı emisyonlarında artış gibi birçok ciddi sonucu olduğunu söyledi. Acar, “İklim krizi orman yangınlarının riskini ve kapsamını artırmada önemli bir faktör olmuştur. Orman yangını riski, sıcaklık, toprak nemi ve ağaçların, çalıların ve diğer potansiyel yakıtların varlığı gibi bir dizi faktöre bağlıdır. Tüm bu faktörlerin iklim krizi ile doğrudan ve dolaylı güçlü bağları vardır. İklim değişikliği, ormanlardaki organik maddenin (yangınlarda tutuşan ve alevi yayan malzemeler) kurumasını hızlandırıyor. Araştırmalar, iklimdeki krizin daha sıcak ve kurak koşullar oluşturduğunu gösteriyor. Artan kuraklık ve daha uzun yazlar daha uzun yangın mevsimi demek ki bu da orman yangını riskini artırıyor” ifadelerini kullandı.
“İklim krizi yangın oranlarını artırıyor”
Orman yangınlarının sadece atmosfere karbondioksit gibi sera gazlarını salmakla kalmadığının altını çizen Doç. Dr. Canan Acar, yeşil bitki örtülerinin fotosentez ile atmosferdeki karbondioksiti emdiğini yani sera gazı miktarını düşürdüğünü söyledi. Yangınların yok ettiği ağaçlar ve bitki örtülerinin yanması sonrasında açığa çıkan sera gazlarına ek olarak birer karbon yutağı olmamaları da ileride daha hızlı ısınma riskini tetiklediğini belirtti. Acar şöyle devam etti: “Tabii artan sera gazlarıyla birlikte ısınan gezegenimizde daha kurak ve sıcak havalar yaşanırken bu durum orman yangınlarını da tetikleyebiliyor. Yani, orman yangınları iklim krizini etkilerken aynı anda bu krizden de etkileniyor. Harekete geçmeye duyulan acil ihtiyaç tarih boyunca hiç bu kadar net olmamıştı. Daha büyük ve daha yoğun orman yangınları, daha fazla duman ve kirleticiye maruz kalmak demek. Orman yangınları çevrelerindeki alanlarda hava kirliliğini artırıyor ve bölgesel olarak hava kalitesine zarar veriyor. Orman yangınlarından çıkan dumanın etkileri, göz ve solunum yolu tahrişinden akciğer fonksiyonlarında azalma, bronşit, astım ve kalp yetmezliği, erken ölüm gibi çok ciddi sonuçlara kadar değişebilir. Orman yangınlarının sağlık üzerinde etkileri dumana kısa ve uzun süreli maruz kalmanın yanı sıra, pek çok farklı etmene bağlıdır. Ama bilinen şudur ki dumana maruz kalmak insanlarda sağlık sorunlarına sebep oluyor, bu da doğrudan ve dolaylı olarak sağlık harcamalarını artırarak ekonomiye de zarar veriyor. Tabii sağlık dediğimizde sadece insan sağlığını değil, aynı zamanda o ormanda yaşayan tüm canlılar açısından durumu değerlendirmeliyiz. Ormanlar birer ekosistemdir, yangınlar sadece ağaçları yakmaz böcekler, arılar, solucanlar, kuşlar ve diğer büyük küçük hayvanları da öldürür, zarar verir. Bu kayıpların bir kısmı ne yazık ki geri dönülemez. Bu nedenle insan sağlığı kadar orman içinde yaşamını sürdüren tüm canlıların yaşama hakkını düşünmeliyiz.”
“Ormanlık alanlar kullanıma açılmamalı”
Doç. Dr. Öğr. Üyesi Canan Acar, son olarak şunları söyledi: “Unutmamak gereken bir nokta var o da küresel olarak orman yangınlarının yüzde 80’inden fazlasının nedeninin insan kastı, hatası, ihmali kaynaklı olduğu. Tabii ki daha sıcak ve kurak havalar bu yangınların hızlanması ve etkilediği alanların büyümesini tetikliyor. İklim krizi elbette mücadele etmemiz ve acilen önlemler almamız gereken bir sorun. Ama bunun yanında hepimiz doğaya bıraktığımız izden de sorumluyuz. En basitinden çöplerimizi geride bırakmamak, kibrit ve sigara izmaritlerini gelişigüzel atmamak, ormanlarımızda ateş ya da mangal yakmamak, özellikle gözetimsiz ateş yakmaktan kaçınmak, havai fişek kullanmamak yapabileceklerimizden birkaçı. Arazi kullanımı ve orman yönetimi de orman yangını riskini etkiler. Bu konuda belediyeler gibi yerel yönetimler ve hükümetlerin mera, otlak veya tarım alanı açmak için ormanlık alanların dönüştürülmesine izin vermemesi gerekir. Yanan orman alanlarının imara değil, usulüne uygun bir şekilde tekrar hayata kazandırılması da etkili bir adım olur.”
Ormanlar neden yanıyor?
Yuvam Dünya Bilim Kurulu Başkanı ve Boğaziçi Üniversitesi İklim Merkezi Başkanı Prof. Dr. Levent Kurnaz ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Antalya’nın Manavgat ilçesinden başlayarak Adana, Muğla, Mersin, Isparta, Ankara, İzmir’in de aralarında bulunduğu 20’nin üzerinde ilde meydana gelen ve dünya genelinde de pek çok ülkede devam eden orman yangınlarını değerlendirdi. Yuvam Dünya Yönetim Kurulu Üyesi Aysel Madra’nın moderatörlüğünde, 2 Ağustos Pazartesi günü Yuvam Dünya sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen canlı yayına katılım gösteren Levent Kurnaz ve Doğanay Tolunay, Türkiye’nin gündemine oturan “Ormanlar neden yanıyor?” sorusuna yanıt aradı.
Dikkatsizlik yangın riskini katlıyor
Doğanay Tolunay’ın, Türkiye’de sıcaklıkların artması ve beraberinde susuzluğun da artış göstermesi ile Temmuz ve Ağustos aylarının her zaman için riskli olduğunun belirtildiği yayında, Türkiye’nin güney kesimlerinin 10 aydır kuraklıkla mücadele ettiğinin de altı çizildi. Levent Kurnaz, kuraklık, rüzgâr ve sıcaklığın birleşerek yangına davetiye çıkardığını belirtirken; bu tarz bölgelerin iklim krizi sonucunda daha sıcak, daha kurak, daha rüzgârlı olmasının yanı sıra insanların dikkatsizliğinin de yangın riskini katladığını söyledi ve araçlardan atılan sigara izmaritlerinden, ormanların içinden geçen elektrik nakil hatlarına, ormanlarda yakılan mangallardan kırık bir cam parçasına kadar sayısız tetikleyicinin orman yangınlarına neden olabileceğini vurguladı.
Rize’de yaşanan sel felaketine de değinilen yayında Prof. Dr. Levent Kurnaz, “Sellerin nedeni iklim değişikliği derseniz gerçeği ıskalayabilirsiniz. Yanlış müdahale ile kurutulmuş olan dere yataklarını yok saymış olursunuz” sözleri ile insanların dikkatsizliğinin ve çarpık kentleşmenin doğal felaketlere neden olabileceğini yineledi.
Türkiye’de orman yangınlarının yeni olmamasına rağmen son üç yılda sayıca artış gösterdiğinin ve son 50 yılın en büyük yangınları ile mücadele edildiğinin üstünde duran Tolunay, gayri resmi olarak yüz bin hektar alanın etkilenme ihtimali olduğunu söyledi. Yangınların oluşması için yangın üçgeni olarak adlandırılan yanıcı madde, kıvılcım ve oksijen üçlüsünün birleşiminin gerekli olduğunu ekleyen Doğanay Tolunay, yanıcı maddenin tutuşması için gerekli olan ateşin ‘insan’ olduğunu belirtti.
Orman yangınları ile ilgili doğru bilinen yanlışların da değerlendirildiği yayına katılan uzman isimler, basında ve sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan söylemleri yorumladı. “Aynı anda” başladığı söylenen yangınlar tanımlamasıyla terörizmin çağrıştırıldığını söyleyen Levent Kurnaz, yakın aralıklarla çıkan tüm yangınlardan söz edilmeye çalışılırken, aylar önce gidilen bir piknikte yerde bırakılan kırık bir cam şişe parçasının aylar sonra yangına sebep olabileceğini unutmamak gerektiğini, bu nedenle “aynı anda” yerine “aynı şartlar oluştuğu anda” demenin daha doğru olacağını dile getirdi.
“Biga Yarımadası büyük risk taşıyor”
Yanan bölgelerin yeniden ağaçlandırılması konusunda görüşlerini paylaşan Doğanay Tolunay, “Yangından sonra yanmış ağaçların kesilip oradan uzaklaştırılması gerekir. Ardından yanan bölgenin ağaç türü tespit edilmeli. Ardından yanan ağaçların yaşına bakılmalı. Yeniden ormanlaştırma süreci için ekim bunlardan sonra yapılmalı. Tamamen kendi haline bırakmamalıyız” dedi.
Kaybedilen biokütlenin geri kazanılmasının en az 20 sene süreceği ve insanlar olmasa dahi doğanın bunu yapacağı yönünde açıklamalarda bulunan Kurnaz, Biga yarımadasının büyük risk taşıdığını söyleyerek, ormanların içinde kurulan maden ocakları gibi oluşumların bu gibi bölgelerde yangına sebep olması yönündeki endişelerini paylaştı. Orman yangınları, iklim değişiklikleri ve artan sıcaklıklar nedeniyle Türkiye’nin güney kesimlerinin, 21’inci yüzyıl sonlarında Kahire iklimine sahip olacağı öngörüsünü aktardığı konuşmasında Kurnaz, önümüzdeki günlerde yaşanacak sıcak hava dalgası nedeniyle mümkün olduğunca evde kalmak ve sağlığımıza dikkat etmek gerektiğini belirtirken, bol bol su içilmesi konusunda da dinleyicileri uyardı.
Risklerin tartışıldığı bölümde biyoçeşitlilik konusunu ele alan Tolunay, “Türlerin iklim değişikliğine karşı ellerindeki en önemli koz genetik çeşitlilik. Çünkü geleceği bilmiyoruz. Sıcaklıklar arttı. Daha sıcak ve daha kurak koşullara uyum sağlayabilen türler ayakta kalacak. Mümkün olduğu kadar doğayı taklit ederek iklim değişikliğine karşı hazırlanmalıyız” sözleriyle görüşlerini aktardı.
“Kızılçam Türkiye’nin doğal bitki türüdür”
İklim değişikliğinin sonuçlarının göz önünde bulundurulduğu yayında, bir orman kurulduğunda bu ormanın yüz yıllık olması ve bölgelerin doğal türlerinin fidanlarından ekilmesi gerektiğini belirtti.
“Kış aylarında yağış arttığında doğaya faydası yok. Önümüzdeki dönemde ilkbahar ve yaz yağmurları azaldığında hangi bitki türünü yetiştirmeliyiz artık bunu düşünmeliyiz” sözlerini sarf eden Tolunay, sosyal medyada gündeme gelen tartışmalarına yanıt olarak, Türkiye’nin doğal bitki türü olan Kızılçam’ın yangından sonra daha hızlı filizlendiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Bu yangınların sebebi biziz. Önümüzdeki günlerde sıcak hava dalgaları varken ormana çıkmayalım” diyerek toplumu olası yeni yangınlara karşı uyardı.