İklim değişikliği ile mücadele yerelden başlamalı
İklim değişikliği küresel anlamda dünyamızı tehdit ederken, değişikliğin gözle görülebilir etkileri olan hava olaylarının yanı sıra insanlar üzerinde yarattığı sosyo-ekonomik etkilerde yadsınamaz nitelikte. Tarım ve hayvancılık büyük oranda etkilenirken iklime bağlı sebeplerden yaşanan göç olayları her geçen gün artıyor. Bu bağlamda iklim değişikliğiyle mücadeleye yerelden başlamak ve yerel yönetimlerin bu konuda farkındalık kazanması gerekliliği ihtiyaçtan ziyade bir zorunluluk…
“Bu konuda birşeyler yapabilecek tek nesiliz”
Dünya Meteoroloji Örgütü, 2018 Küresel İklim Raporu’nu yayınladı. Euronews’te yayınlanan habere göre rapor, küresel ısınma tehdidinin boyutlarını bir kez daha gözler önüne sererken, bu konuda birşeyler yapmamız gerektiğine dair acil durum çağrısı niteliğinde. Örgüt Başkanı Petteri Taalas “biz bu konuda birşeyler yapabilecek tek nesiliz”diyor. Eğer bu durumda iklim değişikliğine karşı bir önlem almadan, kaynaklarımızı verimli kullanmadan yaşamaya devam edersek yüzyıl sonunda sıcaklıkların 5 dereceye kadar artabileceği söz konusu.
Konuyla ilgili açıklama yapan Dünya Meteoroloji Örgütü Başkanı Petteri Taalas, “Sera etkisi yapan gazların yoğunluğu yine rekor seviyelere ulaştı ve eğer bu trend devam ederse yüzyılın sonuna kadar sıcaklıklar 3 ila 5 derece artabilir” derken veriler 2018 yılının bu yıla kadar ölçülen en sıcak yıl olduğunu gösteriyor. Raporda özellikle Kuzey Kutbu ve Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu Avrupa ve Orta Doğu'da en yüksek artışların yaşandığı belirtiliyor.
Son zamanlarda yaşanan doğa olaylarının günümüzün bir parçası haline geldiğini belirten raporda, küresel ısınmanın getireceği sosyo ekonomik etkiler de yer alıyor. Bu kapsamda tarım ve hayvancılığın büyük oranda etkilendiği ve dünya genelinde 2 milyon kişinin iklim bağlantılı sebeplerden dolayı yer değiştirmek zorunda kaldığı da belirtiliyor.
Raporda dikkat çekilen bir diğer nokta ise yükselen deniz seviyesi. Dünya genelindeki seviye 2017'ye göre ortalama 2-3 santimetre yükseldi. Bu oran her ne kadar küçük görünse de etkileri çok yüksek olabiliyor.
“Türkiye’de tarım alanlarının önemli bir kısmı sular altında kalacak”
Bu kapsamda küresel ısınma nedeniyle, 2100 yılına kadar deniz seviyesinin 62 santimetre yükseleceğini söyleyen İTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Cengiz Yıldırım, Türkiye'nin kıyı kesimlerinde bulunan Kızılırmak deltası, Çukurova, Küçük ve Büyük Menderes gibi tarım alanlarının önemli bir kısmının sular altında kalabileceğini söyledi.
Endüstriyel devrimle birlikte karbondioksit gazlarının atmosferi olumsuz yönde etkilediğini söyleyen Yıldırım, eriyen buzul kütlelerinin deniz seviyesinin yükselmesine sebep olduğunu ve yapılan çalışmaların küresel deniz seviyesinin yılda 3.1 milimetrelik hızla yükseldiğini gösterdiğini ifade etti.
Türkiye'nin tarım alanlarının, deniz seviyesinde yaşanacak yükselmeden dolayı risk altında olduğunu söyleyen Yıldırım, "2100 yılında deniz seviyesinin günümüze göre 62 santimetre civarında yükselebileceği tahmin ediliyor. Bu özellikle kıyılarda büyük deltalar, ovalar, topoğrafyanın çok alçak olduğu alanlar ve dünyada tarımsal üretimin en fazla yapıldığı alanlarda (Çukurova, Silifke, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Bakırçay, Bafra ve Çarşamba Deltaları, Sakarya Ovası) ve denize kıyısı olan ovalarımızda deniz seviyesinde 62 santimetrelik bir yükselime neden olacak. Bu kadar bir yükselme bile kıyı çizgisinin karaya doğru gerilemesine, bugün tarım yapılan alanların deniz suyu tarafından işgal edilmesine, yer altı suyunun tuzluluk oranının artmasına ve buradaki sulak alanlarda var olan doğal hayatın yok olmasına neden olacak" dedi.
İstanbul da bu değişikliklerden etkilenecek bölgeler arasında. 62 santimetrelik deniz seviyesi farkının, Türkiye'nin kıyı şeridinde ciddi değişimlere yol açacağını söyleyen Yıldırım, "İstanbul’da Küçükçekmece ve Büyükçekmece kıyılarında 62 santimetrelik yükselim kıyı çizgisinin belirgin bir miktarda tarım ve ulaşımı etkileyebilecek kadar değişiklikler meydana getirecek" açıklamasında bulundu.
Yaşanacak değişimin, sosyal hayatı da ciddi bir şekilde etkileyeceğini söyleyen Yıldırım, “Türkiye, Avrupa'ya büyük göçlerin yaşandığı bir köprü durumunda. Özellikle Hindistan, Mısır ya da Bangladeş'te bu tür afetlerin meydana gelmesi büyük bir göç dalgası yaratacak. Bu ülkemizi bu açıdan da etkileyecektir. Yapılan hesaplamalar tüm dünyada 187 milyon insanın deniz seviyesi yükseliminden etkilenebileceğini ve göç etmek zorunda kalabileceklerini gösteriyor" açıklamasında bulundu.
“Önlem almazsak iklim değişikliğinin etkileri artarak sürecek”
2-14 Aralık tarihlerinde Polonya’da gerçekleşen İklim Zirvesi özelinde bir açıklama yapan TEMA Vakfı da iklim değişikliği konusunda yapılması gerekenlere dikkat çekti.Son dönemde dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikenin iklim değişikliği olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “İklim değişikliğinin etkilerini artık bugün yaşıyoruz. Özellikle son dönemde yaşanan kuraklık, seller, dolu gibi aşırı hava olayları hayatımızı doğrudan ve olumsuz etkiledi. Eğer önlem almazsak bu etkiler artarak sürecek. Germanwatch tarafından zirve kapsamında yayımlanan Küresel İklim Riski Endeksi’ne göre Türkiye’de 2017 yılında olan aşırı hava olayları toplamda 1,9 milyar dolar ekonomik hasara yol açtı. Ayrıca ülkemizde hava sıcaklıklarında hızlı değişmeler görülüyor. İklim modelleri gelecekte Türkiye ve çevresinde ortalama hava sıcaklıklarında önemli ve hızlı artışların olacağını gösteriyor. Bu şekilde devam edersek sağlıklı suya ve gıdaya erişimin zorlaştığı, havanın ve denizlerin kirlendiği, tüm kıyı ve kara yaşamının bozulduğu bir dünyada yaşamak zorunda kalacağız. Tüm canlı yaşamının birbirine bağlı olduğu düşünüldüğünde bu risklerden öncelikle biz insanlar etkileneceğiz” dedi.
Türkiye yapılabilecekler konusunda geç kalmış değil
Türkiye’nin iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer aldığını belirten Ataç, “Olumsuz tabloya rağmen halen geç kalmış değiliz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Ekim ayında yayımlanan 1,5 °C Küresel Isınma Özel Raporu ile sıcaklık artışının 2 °C yerine 1,5 °C’nin altında sınırlandırılması ile iklim değişikliğinin birçok etkisinin azaltılabileceğini ortaya koydu. Raporun yayımlanmasından kısa bir süre sonra İklim Zirvesi'nde bir araya gelen devletler, ısınmayı 1,5 °C’de tutmak için ulusal katkı beyanlarını gözden geçirecek ve bunun başarılması için yapılması gerekenleri müzakere edecekler. 1,5 derece hedefine ulaşabilmek için Türkiye’nin de iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltması ve 2050 yılı itibariyle sıfırlamış olması gerekiyor. Polonya’da gerçekleştirilen İklim Zirvesi, Türkiye’nin bu konuda harekete geçmesi için iyi bir fırsat olabilir. Paris İklim Anlaşması öncesinde verdiği ulusal iklim değişikliğiyle mücadele beyanı dahilinde artıştan azaltım sağlama gibi bir hedefi olan Türkiye’nin sera gazı azaltım taahhütlerini iyileştirmesi ve imzacı olan diğer 184 ülke gibi Paris İklim Anlaşması'nı onaylayarak yürürlüğe koyması gerekiyor. Türkiye bu yıl da Paris Anlaşmasını onaylamadığı takdirde, geleceğin siyasetinin, ticaretinin ve ekonomisinin çerçevesini çizen ülkelerin dışında kalacak, yön veren değil, izleyen olacak. Türkiye’nin bir an önce Paris İklim Anlaşması’nı onaylayıp, iklim hedeflerini güçlendirerek küresel çalışmaların liderleri arasında yer almasını talep ediyoruz. İklim değişikliği ile mücadele etmek için küresel ölçekte iklim finansmanına erişim ve fonlardan yararlanmak önemlidir. Ancak iklim politikamızın ekseni, Yeşil İklim Fonu’na erişebilmek için gelişmiş ülkeler listesinden çıkmaktan ziyade, iklim değişikliğine uyum ve sera gazı azaltımı çerçevesinde yerel ve ulusal çok boyutlu politikalar olmalıdır” dedi.
Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımları yapılmalı
İklim değişikliğiyle ilgili atılacak adımların ulusal ölçekte pek çok faydası bulunuyor.NewClimate Institute (NCI) ile CAN Europe (Avrupa İklim Ağı) tarafından Türkiye İklim Ağı’nın desteği ile hazırlanan “İklim Hareketine Geçmenin Yan Faydaları: Türkiye İklim Taahhüdünün Değerlendirmesi Raporu” Paris Anlaşması’na uyumlu politikaların Türkiye için daha güçlü ekonomi anlamına geldiğini göstermişti. Raporda yapılan analiz, 1,5°C ve 2°C derece hedeflerine uygun bir şekilde, Türkiye’nin yüzde 100 yenilenebilir enerjiyi ve enerji verimliliğini önceliklendirdiği takdirde, fosil yakıtlara bağlı enerji ithalatından 23 milyar dolar tasarruf edebileceğini, 2030 yılına kadar hava kirliliğine bağlı toplam 35 bin ölümü engelleyebileceğini ve enerji sektöründe 64 bin yeni iş imkanı yaratabileceğini gösteriyor. Yapılan başka çalışmalar ise iklim değişikliği etkilerinin neden olacağı kayıp ve zararların mal olacağı insan hayatları ile ülke ekonomisine etkilerini ortaya koyuyor. Paris İklim Anlaşması hedeflerinin gerçekleştirilmesi, sadece hava kirliliğinin azaltılmasına bağlı olarak 2050 yılına kadar yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kurtarabilir.
“İklim değişiyorken belediyeler de değişmeli”
İklim değişikliğini önlemenin en önemli sac ayakları enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımları. Bunların yapılabilmesi için de öncelikle kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin iklim değişikliği okur yazarı olması gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı TurSEFF tarafından düzenlenen Yenı̇lenebı̇lı̇r Enerji̇ ve Kaynak Verimliliği seminerinde potansiyel yenilenebilir enerji ve kaynak verimliliği yatırımlarının özellikleri, finansmanı, uygulama yöntemleri ve örnekleri paylaşıldı.
İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, küresel iklim değişikliği ve yerelde etkileri üzerine yaptığı konuşmasında iklim değişikliğinin etkileri ve olumsuz sonuçlarının önlenmesi konusunda yapılabilecek çalışmalara ve potansiyel proje konularına değindi. Belediyelerin iklim değişikliğine uyum sağlaması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kadıoğlu: “Hava kirliliği ve iklim değişikliği ile mücadelede ciddi sorun var. Bu da fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Yerel yönetimlerin görevi temiz enerjiyi sağlamak. Temiz enerjiyi sağlayabileceğimiz alanların en başında binalar geliyor. Binalar bizim için fırsat. Kentsel dönüşüm yalnızca depreme değil enerji verimliliğine de odaklanmalı. Çünkü enerji bizim için büyük bir problem. Belediyelerin iklim için ben de varım demesi, iklim eylem planı yapması lazım. İklim değişiyorken belediyeler de değişmeli” dedi.
“Belediyeler enerji verimliliğine ve iklim odaklı projelere yatırım yapmalı”
Kamu alanında ve özellikle belediyelerde yapılabilecek potansiyel enerji verimliliği, su verimliliği, hammadde verimliliği, atık yönetimi ve yenilenebilir enerji yatırımları ve proje finansman modeli başlıklarında sunumlar yapan TurSEFF uzmanları Özlem Yakut, Dr. Mesut Avcı, Ayşegül Coşkun ve Gautham Nallavari ve Adrian Caduff, bugüne kadar gerçekleştirmiş oldukları başarılı uygulamaları ve pazardaki fırsatları katılımcılarla paylaştı.
TurSEFF uzmanı Özlem Yakut, özellikle belediyelerde bu konuda bilincin artırılması gerektiğine dikkat çektiği konusmasında, “Yerel yönetimler gelir getirici projelere öncelik vermeli. Bu projeler hem iklim değişikliğine katkıda bulunurken hem de gelir getirmeli. İklim okur yazarlığı ile birlikte finansal okur yazarlık belediyeler için çok önemli duruma gelmiş durumda. Belediyeler enerji verimliliğine ve iklim odaklı projelere yatırım yapmalılar” dedi.